Parkın köşesine kurmuştu tezgâhını. Tezgâhı da ona toptancı vermişti. “Bu tezgâh uğurludur, karnını doyurur.” Demişti. Çekirdekçi karnım doyacak demişti amcasına, parkın köşesinde.
Sabah erkenden parka gider, tezgâhını kurar ve çocukların okula gidişini beklerdi. Okula gidenlere rastlarsa satış yapabilirdi. Tezgâhı üç ayak üzerine oturmuş, cam dolaptı. Cam dolabın iki gözü vardı. Birine kabak, diğerine ise ay çekirdeği koyardı.
Çekirdekçi, ay çekirdeği ve kabak çekirdeğine siyah, beyaz derdi. Toptancı; satıcıyı çekirdeklerimiz, çifte kavrulmuştur diyeceksin, şeklinde öğretmişti.
Çekirdekçi, ilk okul ikiden terkti. Başında şapkayı çıkartmazdı. Yüzü deniz yanığı gibiydi. Gözleri çukura kaçmış, yanaklarının ortası çökmüş ve burnu dışarı çıkıktı. Kadife pantolonu şekil değiştirmiş, kabanının rengi belli ki kahverengiydi fakat iyice solmuştu.
Öğretmen zorladı, okumamı çok istedi ama bir türlü okumayı sökemedim. Zoru yapamadım, matematiğim iyi idi çünkü rakamları tanıyordum. İş rakam tanımakla bitmiyordu. Babam beni çekirdek toptancısına götürdü ve parkta çekirdek satacaksın dedi. Çekirdeklerin hangisinden alırlarsa bir teklik atacaklardı. Öğleye yakın, iki öğrenci geldi. Beyaz, siyah ve kavrulmuş. Bir şekilde kavrulmuşu unuttum, dedi. İkisi de birer lira bıraktı ve gittiler. Teşekkür dedi. İki tekliği hemen kabanının iç cebine koydu. Az sonra cebindeki iki tekliği kontrol etti. Konuştu ve güldü.
Cam dolabı yeniden silmeye başladı. Hem siliyor hem konuşup gülüyordu. Eliyle de cebindeki teklikleri yokluyordu. Başındaki şapkasını çıkarttı ve düzeltti. Saçlarım geçen yıldan beri yolundu. Kara sabunla yıkarsam iki sene sonra yeniden gelecekmiş, dedi. Şapkası onu daha da tipik yapıyordu.
Yaşlı adamlara baktı. Yanlarına gitti. Çekirdek siyah, beyaz kavrulmuş, önünde bir şey diyecektim unuttum, size zararlı, yemeyin dedi. Yaşlılardan biri eline beş lira verdi ve bize birer tane getir, üstü kalsın dedi. Tezgâhının başına geldi. Çekirdekçi eline kâğıt beş lirayı aldı. Paranın üstüne bakıyor, çeviriyor tekrar bakıyordu. Üstü kalsın ne demek anlayamadı. Sonunda beş lirayı cebine attı.
İki genç yaklaştı, siyah, beyaz kavrulmuş, bir şey daha vardı unuttum dedi. İki teklik attılar. Kabak ve ay çekirdeklerini aldılar. Paraları cebine özenle koydu. Tekrar çıkarttı, baktı ve cebine attı. Konuştu ve güldü. Açıktım dedi ve cam dolabın altından ekmeğini aldı. Ekmeğin hepsini bir solukta yedi. Çevresine baktı, konuştu ve güldü. Çekirdekçi cam dolabı silmeye başladı, çocuk geldi ve beş lira bıraktı. Sonra ay çekirdeği alırım dedi. Çekirdekçi, siyah, beyaz kavrulmuş önünde bir şey vardı. Alırsın, dedi ve güldü. Parayı cebine attı. Teklik değil dedi. Dört teklik iki kâğıt dedi.
Tezgâhın yanına yere oturdu ve başını elleri arasına aldı, uyudu. Yaklaşan belediyecileri duymadı. Belediyeciler seslendiler, uyandı ve ayağa kalktı. Resmi elbiseli görünce selam durdu ve siyah, beyaz kavrulmuş, önündekini unuttum dedi. Belediyeciler, on lira verdiler, parkın ötesine gitme, bize iki ölçek ver dediler. Onlara iki ölçek verdi. Paranın üstü, paraya baktı üstüne baktı. Anlamadı, eliyle işaret etti. Anlamadığını söyledi. Teklik verecektiniz dedi. Bir lirayı on liradan üstün görüyordu.
Cebindeki paralara yeniden baktı. Dört teklik ve dört kâğıt, kâğıtlarda teklik olsaydı, diye düşündü. Akşam üzeri iki çocuk, çekirdeklerden ikişer ölçek alacağım dediler, borçlarını sordu. İki teklik dedi. Çocuklar ikişerden dört lira. Siyah, beyaz kavrulmuş önündekini unuttum dedi. Çocuklar, dört lira verdiler. Çekirdekçi ellerini ovuşturdu. Konuşmaya başladı ve güldü. Dört tekliği de cebine attı. Çevresine baktı. Montunun cebinden teklikleri çıkarttı, saydı, yerine bıraktı ve ellerini ovdu.
Toptancısı akşama kalma erken gelirsin demişti. Cam dolabı sildi. Silerken konuştu ve güldü.
Siyah beyaz kavrulmuş, dedi. Önündekini unuttum dedi. Tezgâhın kapısını kapattı. Bir daha sildi ve bezi yerine koydu.
Tezgâhın üç ayağı arasına girdi ve kaldırdı. Toptancıya giderken, konuşup gülüyordu.