Virüs salgınının gölgesinde geçen Ramazan Bayramı sonrasındaki ilk iş gününün sabahında, tüm ilan panoları ve üst geçitlerdeki “29 Mayıs İstanbul’un Fethinin Yıldönümü Kutlu Olsun” görselleri eşliğinde yol aldı İstanbullular… Yaşadığı şehre karşı sorumluluk duyan bir İstanbullu olarak, okumasını henüz tamamladığım “Ruhuma Dokunan Şehirler” isimli kitaba ait değerlendirmemi kaleme alarak kutlamalara (kendimce) iştirak ettim.
Şehirlere ilgi duyanların bildiği bir isim; Mehmet Mazak. Yaşadığı şehre yani İstanbul’a tutkuyla bağlı olan yazarın, bu konuda birçok yazısı, makalesi ve kitabı var. İstanbul’daki deniz ulaşımının tarihçesinden tutun da şehrin çöplerinin tarihçesine kadar şehirlere (özellikle de İstanbul’a) ait konulardaki araştırmaları kaynak eser niteliğindedir.
Aslen Mersin Erdemli doğumlu olan Mazak’ın anılarıyla bezediği “Ruhuma Dokunan Şehirler” isimli kitabında bir bölümün konusu Manisa iken diğerinin Sapanca, öbürünün Konya. Kendine has üslubuyla ve görgüsüyle bir tür modern “Evliya Çelebi” diyebiliriz O’na.
Kitabın hareket noktası; her şehrin kendisine has kültürünün ve zenginliğinin ön planda tutularak yerel kültürden ulusala, ulusaldan küresele doğru bir rota izleyerek isim yapılmasının gerekliliğidir. Küresel kültürü etkisi altına alacak değerlerin belirlenerek, yayılmada etkin kanalların kullanımıyla milli kültürün dünyaya açılması hususunda bir tasviri var ki gülümsetirken düşündürmektedir: “Milli ve yerel kültürlerin üzerine doğru gelen bir fil sürüsü karşısında çimenler gibi ezilmemesi için bu çimleri iyi sulamalı ve bakım yapmalıyız ki filleri çimlerin güzelliği karşısında çiğneyip geçmek yerine bu çimleri yemek zorunda kalsın.”(Mazak 2018:23-24)
Şehirlerin canlı bir metabolizma olduğunu ve her şehrin bir ruhu olduğunu savunmaktadır ki kendisiyle bu konuda hemfikirim. Şehre ruh katanın orada yaşayanların oluşturduğu anlamların bütünüdür derken, medeniyet ve kültürün rolünü de es geçmemektedir.
İstanbul fatihi Fatih Sultan Mehmet’in şehirler konusundaki “Hüner bir şehir bünyad etmektir. Reaya gönlüm abad etmektir.” sözündeki asıl amacın şehri imar ve inşa etmek değil gönül almak/gönül tamir etmek olduğunu aktararak geniş bir coğrafyaya yayılmış şehirlerin büyük bir imparatorluktaki anlamını özetlemektedir adeta. (Mazak 2018:14)
Müjdeli şehir İstanbul’u fetheden, şehirler kurarak gönülleri feth ederek bu şehirleri derin bir adalet duygusuyla yöneten bir medeniyetin mirasçısı olarak bizler bu sıfatlarımızın gereğini yapıyor muyuz acaba? Etrafımızdaki çeşme, medrese, cami, müze, köşk, konak, kasr, han, hamam, köprü, kemer, kuyu, sarnıç, saray, dini ve mistik yerlere bir bakınız. Açıkçası ben baktığımda Bedri Rahmi Eyüoğlu’nun şu mısralarını anımsıyorum:
“İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
Bir varmış, bir yokmuş.”
Kaynakça:
Mazak, Mehmet – Ruhuma Dokunan Şehirler – Yeditepe Yayınları – 2018 – 147 sayfa





















