Takvimine yük gemisini denize indirdiği tarihi günü kayıt etmişti. Bu denizlerin fatihi, insanı heyecan bazında ayakta tutuyordu.
Yük gemisinin rotası, denizlerin ulaştığı her yerdi. Nerde çalkantılı sular orada yük gemisinin heybetli görüntüsü vardı.
Tonlarca ağırlıkta ve bir o kadar da yük taşırdı. Motor kapasitesi yüksekti. Gece gündüz, dalgalarla oynaşır ve kara yüzü görmezdi.
Deniz, mavi bir çalkantı, bu çalkantı, değişik bir hareketti. Bu harekette dalgalar ayağa kalkar ve bırakıp kaçışı söz konusu değildi. Rüyalarında kıyılara ufuktan yanaşırdı. Bazen de ufuktan paralel geçer giderdi, uçsuz bucaksız boşluğa. Boşlukta mavilik ve durgunluk vardı.
Geminin yaşama sevinci, dillere destandı. Yaban ellere götürdüğü tanıdıkları, gemiyi anlatmakla bitiremezdi. Çünkü, denize indiğinden beri, mavi suların nazlı gelini, lüks sayılacak donanımlı bir yapıdaydı. Geleceğinden şüphe duyulmazdı. Potansiyel olarak güçlü ve güçlü olduğu kadar da kararlı, su üstünde deneyimli, ayrıca kaliteliydi.
Tan yeri yine sisliydi. Güneş ışınlarının kızıllığı henüz kendini göstermemiş ve karanlığı aydınlatmadan geçiyordu.
Kardeşim, “Gün doğmak üzere” dediğinde, kum sahaya ayak basmıştık. Uyku mahmuruyduk, fakat bu olay hastalık değildi. Kardeşim, sararmış ve solmuş bir çehreyle olaylara bir mana verememişti. Derenin denize döküldüğü yerin sağ yakasına gözümüz ilişti. Dalgalar orada daha gür bir ses çıkarıyordu. Dereyi geçip o tarafa yöneldik, ayak uçlarına basarak yürüdük. Kayalar arasında bir geminin dalgalara rağmen takılıp kaldığını gördük.
Kayaların yakaladığı geminin çok geçmeden yük gemimiz olduğunu anladık. Bize göre büyük gemi hurdaya dönmüştü. Dehşet bir görüntüsü vardı. Yük gemisi harabe bir evi andırıyordu.
Kardeşim, “Bu hâle gelene kadar ne badireler atlatmıştır. Yükü olsa dalgalar bu kadar savuramazdı, koca gemiyi. Bir, iki savrulmakla da hurda hâline gelmezdi. Geminin yüksüz olması ve gecenin güçlü dalgaları yük gemisini gafil avlamıştı.” Dedi.
Balık avını unuttuk, gemiye daldık. Yorumlarımız geminin harabeye dönene kadar neler geçirdiğini açıklamaya yetmiyor, havada kalıyordu. Sebze bahçesinde atlar oynaşmış gibi, hüzünlü bir sahne oluşmuştu. Hüzünlüydü gemini durumu. Yan saçları kopmuş, önü ezilmiş ve su almıştı.
Doğa kurallarının önüne geçilmez. Geçilmeyeceği bir kere daha ortaya çıkmıştı. Demek ki gemi gece boyunca taşlara çarpmış ve karaya oturmuştu. Geminin en kısa zamanda çekilmesi gerekirdi. Gemiden sesler geliyordu. Onun için yanından uzaklaştık.
Gün ışıdığında, hasarın büyük olmadığını gördük. Yalnız dalgalar hırçındı, bütün gücüyle kıyıya yükleniyordu. Gemi başını kaldırmaya görsün hemen peş peşe geliyor, üzerine çullanıp komaya sokuyordu.
Deniz bu kadar mı? Yıkıcı olabiliyordu.
Bize sorulsa, doğa olaylarının önüne çıkılmazdı ama büyük gemiye dalgalar hiçbir şey yapamaz derdik. Kardeşim, doğa olayını bilimsel olarak deneyleriyle öğrenmeliyiz. Geminin hurdaya dönmesi hayatımıza tesadüfen girmişti.
Olaylara öğrendiğin şekliyle inanıyorsun. Çünkü beynini öyle kurguluyorsun. Biliyoruz ki, göz görür, fakat beyin karar verir.
Doğa olayları, insanlara; korku, endişe, stres yaşatıyordu.





















