Otobüs, saldırıya uğramış bir sokak kabadayısının hâli gibiydi. Darmadağınık bir yüz, nereden bakacağını bilemeyen gözler ve düzlenmiş bir burun. Ayrı yerde anasını arayan kedi yavrusu gibi titreyen bir çene. Hırlayan köpeğin ağzının görüntüsüne benzeyen dişler. Kırılmış kol ve bacaklar. Yalvaracak enerjiyi kendinde bulamayan, kabadayı.
Otobüs de sokak kabadayısı gibi, dalgaların ihanetine uğramıştı.
İhanete uğramak, nasıl ve neden?
Nerden başlayacağımı bilemiyorum. Bu kadar bilgisizlik, deneyimsiz ve de sorup öğrenmeme zafiyeti olamazdı.
Sahilin engebeli yolları ve virajlarına uyku mahmurluğunu da eklerseniz, otobüsün kaza ile ilgili kara kutusunu çözmüş olursunuz. Otobüs, duvardan kumsala yan yattı. Camlar kırıldı. Önü çizildi, yolculardan bazıları kazayı küçük sıyrıklarla atlattı.
Otobüs çalışır hâldeydi. Şoför gecenin bu vaktinde çekiciyi nereden bulacağız diye otobüsü o şekilde bıraktı. “Hava da serin, bu hava birkaç gün daha devam eder. Yarın sabah gelir çeker garaja gideriz.” Dedi. Yazdan kalma bir günün akşamıydı. Gecenin karanlığında dahi hava sakin ve ılımandı. Fakat bu mevsimde havaya güvenilmezdi. Zaten havanın durgun oluşu sanki fırtınaya davetiye çıkarıyordu.
Sıkıntılı bir geceydi. Çiçekler sis içinde, yapraklar renk değiştirmiş ve her yer ıslak ve de nemli. Uyandığında sevindi. “Çiçekler solmuş” Dedi. Pencereden bakmaya erindi. Tekrar daldı ve gün doğduktan sonra kalkabildi. Dışarı çıktı, yüzü kızardı, elleri titredi ve morali bozuldu.
“Deniz ve fırtına bir araya gelmişse” dedi. Hemen taksiye atladı. Kaza yerine koştu. Katıla katıla ağlamaya başladı. Ne yaptım, nasıl yaptım, kimse de akıl vermedi diye çırpıntı. Pişman olmak fayda vermedi.
Otobüs, dalgaların zapt edilmez hırçınlığıyla o duvara çarptırılmış. Dalgalar üst üste gelip otobüsü art arda duvara çarpmış. Dur durak bilmeden, gözünü kapatmış ve hücuma geçmiş. Fırtına bir süre daha devam etmiş, sabaha karşı sakinleşmiş. Dağdan gelen rüzgâr, deli dolu ve gücünü son anına kadar kullanmış.
Bu geceyi mi bulmuştu, rüzgâr ve dalgalar. Sessiz ve sakinliğini niçin korumamıştı. Sigarasını yaktı, bir nefes çekip attı. Başı döndü ve otobüse baktı. Bıraktığı otobüs ile hiç ilgisi yoktu. Dalgalar otobüsü resmen hurdaya döndürmüştü.
Dalgaların gücü…
Hurdaya dönmüş otobüsün yalnız lastikleri sağlam kalmıştı. Cam diye bir şey kalmamış ve koltuklar denize saçılmıştı.
Kendini kaybetti ve olduğu yere yığıldı. Onunla ilgilenilirken, gözler çekiciyi bekliyordu. Geçen arabalardan geçmiş olsun dileğinde bulunanlar oluyordu. Ağlayarak kendine geldi. Dalgalarla dalga geçmek gibi bir anlayışla otobüsü bırakıp gitmişti.
Deniz ve dalgalara ağzına geleni saydı. Yüzü ekşidi, kim bilir kimin ahı tuttu. Yapılacak bir şey yok dedi. Otobüsle bir serveti gitmişti. Akıl edemedi, birine de sorup akıl almadı. Dalgaların gücüne akıl sır ermedi. Çekici gelene kadar akla karayı seçti. Otobüsü hurda yığını hâline gelmiş görünce ne yapacağını şaşırdı. Atıp tutmaya başladı, birilerini suçladı.
“Kara günüm. Çok kötü hançerlendim. Babam da denize uçmuştu. Baltayı taşa vurdum, her şey kırıldı.” Dedi. Otobüsü aldık alalı, başım yastık yüzü görmedi. Ortağımla geçinemedim, oğlum da bir baltaya sap olmadı. Borç harç aldık, şimdi şirket ile nasıl anlaşacağız.
Burnundan soluyordu, buyurun cenaze namazına, dedi. Can evinden vurulmuştu, canına kıyabilirdi. Canın sağ olsun gelen mala gelsin diyenlere karşılık, canının derdine düşecekti. Daldan dala konuyorken, bir türlü diki tutturamadım, dedi. O hâlde değirmenin suyu nerden geliyordu diyenlere, çektiği sıkıntıları anlatmaya çalıştı fakat dili dönmedi.
Doğduğuna pişman oldum diyordu. Söylenenlerin bir kısmını da duymuyor ve cevap vermiyordu. Ecel teri döktü. Hoyrat hareket ettik, kazancımızın değerini bilmedik. Eli ayağı buz kesti. Eli kalbine gitti. Artık elden bir şey gelmez. Bir düzen tutturamamıştık var olan da gitti.
Gelenler gönlünü hoş etmeye çalışsa da işe yarar tarafı yoktu. Bundan sonra içecek suyumuzu arayacağız. İçim kan ağlıyor, içimi kurtlar tırmalıyor. İçim parçalandı. İşin içinden çıkmam mümkün değil. Otobüs bu hâliyle hurdaya gider, para etmez.
Bundan sonra çalışacak iş bulabilsem de az da olsa borçlarımı ödeyebilsem. Kaçak duruma düşmesem, kendimi başardım sayarım. Soranlara böyle cevaplar veriyordu. Hasan TANRIVERDİ
MAĞARADAKİ HEYKELLER





















