Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Arzu KÖK

Dil Giderse…

Arzu KÖK Yazar Arzu KÖK
28 Eylül 2017
Arzu KÖK
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.

En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…

Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler, ‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?

Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.

Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.

Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares,  Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…

Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…

İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….

Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız? 

Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:

-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık… 

-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…


-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…

-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…

-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…

-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…

-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…

-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…

Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?

Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.

Çünkü dil giderse vatan da gider.

Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.

En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…

Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler, ‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?

Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.

Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.

Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares,  Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…

Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…

İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….

Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız? 

Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:

-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık… 

-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…


-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…

-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…

-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…

-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…

-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…

-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…

Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?

Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.

Çünkü dil giderse vatan da gider.

Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.

En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…

Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler, ‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?

Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.

Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.

Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares,  Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…

Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…

İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….

Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız? 

Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:

-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık… 

-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…


-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…

-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…

-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…

-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…

-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…

-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…

Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?

Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.

Çünkü dil giderse vatan da gider.

Arzu KÖK
Özellikle son on yıldır Türkçeden bir kaçış var güzel ülkemde. Bu kaçışa neden olan kompleksin bir açıklaması var mı? Bilmiyorum açıkçası. Çözemedim tam olarak.

En basitinden her gün bir yenisi açılan kulelerin, alışveriş merkezlerinin isimlerine bir bakın. Bu isimlere baktığınızda her biri ülkemizi işgale gelmiş ülkelerin komiserlik binaları gibi duruyor. “Mimarî, felsefenin sükût etmiş hâlidir” der Hegel. Bugün ise sanki Hegel’e inat edercesine estetik kaygıdan uzak bir şekilde bozulurken şehirlerimiz, felsefemizden ve kültürümüzden de gittikçe koparılıyor… Bu kopuştan en çok payını alanda yazık ki güzel Türkçemiz…

Son zamanlarda gördüğümüz ‘towers’lı, ‘city’li, ‘country’li, ‘mall’lı, ‘center’lı isimler, ‘dil‘imizi dert edinenlerin içini karartıyor adeta… Bir dilin kendini korumasının ön koşulu bilimde, ticarette ve sanatta sıkça kullanılması ise bunlardan uzaklaştırılması o dili ne hale getirir? Kültürü ne hale gelir o ülkenin?

Dil, “Dil giderse ne kalır?” diye endişe duyacak insanlara, yöneticilere ve onların ilgisine gereksinim duyar.

Yaşantımıza bambaşka kültürlerin unsurlarını yerleştirmiş ve kapitalizmin tükenmez iştahını sergileyen, gözümüzü kaldırdığımız her yerde karşımıza çıkan bu yabancı isimlerden rahatsızlık duymayanlar, bu vatanın özünü oluşturan asıl değerlerini de yitirmiş demektir.

Bazen gerçek anlamda bu olanları anlamlandırmak çok güç geliyor bana. Örneğin yıllardır bildiğimiz zeytine‘zeytin’ değil de ‘olivium’ dediğinizde ne değişiyor? Daha mı elit oluyorsunuz? Türkiye’deki alışveriş merkezlerinde ise dünyanın her ‘mal’ını bulmak olası iken Türkçeyi bulmak oldukça zor: Atrium, Paladyum, Nautilus, Atirus, Vaiport, Town Center, Paradise, Parkway, Polcenter, Mayadrom, Neocity, Olimpia, Maxi, Galeria, Historia, Capitol, Carium, Aquarium, Ankamall, Antares, Nata Vega, Ares,  Taurus, Next Level, Optimum, Panora, Acity, Arcadium, Galleria, Gordion, Via/Life… Yazdıklarım sadece aklıma gelenler… Bunlar gibi daha niceleri… Sorsanız kimse de bu isimlerin ne anlama geldiğini bilmez…

Hadi alışveriş merkezlerini ve diğer kule ve mağazaların isimlerini geçtik, günlük konuşma dilimiz de son derece bozuldu: Bye, şampuan yapmak, tmm arkadash, slm, sınawın var, chatleşelim, okey, war git, izzy… ve daha niceleri…

İnternete giriyorsunuz, değiştirilmiş, yabancılaştırılmış bir sürü kelime, gençlerin tişörtlerine bakıyorsunuz, bir sürü yabancı slogan… Sonra oturup kara kara düşünüyorsunuz, “Burası neresi?” diye. Hiç şaşırmayın derim. Kendi ülkenizdesiniz. Sadece sahip çıkmadığınız dilimiz gün geçtikçe yabancılaşıyor, yozlaşıyor….

Oysa bir ulus dünyaya ancak dili ile “Ben buradayım ve varım” diye haykırır. Dili olmayan bir ulus, ulus olarak da kabul edilmez. Bazen çok merak ediyorum: Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde yer alan 111 bin dolayındaki kelime neden yetmiyor bize? Yabancı kelime kullanmaya neden bu kadar meraklıyız? 

Yetim ve öksüz kalmış bir çocuk gibidir son zamanlarda güzel Türkçemiz ne yazık ki. Yukarıda saydıklarımın yanında bir de:

-Gramer ve imlâ yoksulu bir basınımız var artık… 

-Noktalı virgül(;)le iki nokta(:)yı ayırmayı başaramayan okumuş cahiller sarmış her yanımızı…


-Bu “şart” ve “koşul” da diye orada burada demeç veren diplomalı cahillerimiz var…

-Yazdığı mesaja “sağlık ve sıhhat” diye yazan kültürsüzler sarmış etrafımızı…

-Gazetedeki köşe yazısının başlığını oluşturan kelimelerin ilk harfini küçük yazan “ünlü” kalemşörlerimiz var…

-Şehirlerimizi saran İngilizce ve Arapça tabelalara izin veren belediye başkanlarımızla gurur duyuyoruz!…

-En önemli görevi Türkçeyi korumak olan RTÜK’ün vurdumduymaz…

-“Komedi” diye yerel ağızları, küfürleri sinemaya taşıyan sözde sanatçılarımız var…
…

Unutmayalım ki bir ulusu yok etmenin ön koşulu dilini yok etmektir. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir. Dil bir ulusun geçmişidir, geleceğidir. Geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirmek üzere olduğumuzu görmüyor musunuz? Peki farkında mısınız son yıllarda dilimiz yozlaştıkça bizim de o hızla küçülüyor ve yozlaşıyor olduğumuzu?

Vatan savunması sadece topla, tüfekle yapılmaz. Asıl vatan savunması diline ve kültürüne sahip çıkmakla olur. Bu anlamda da en önemli görevimiz dilimizi korumak ve yaşatmak olmalıdır.

Çünkü dil giderse vatan da gider.

Arzu KÖK
Paylaş
Etiketler: Dil Giderse…- Arzu KÖKHegelKaramanoğlu Mehmet BeyrtükŞair-Yazar_Eğitimci Arzu KÖKtürkçezeytin
Önceki Yazı

Bisiklet Sevdası

Sonraki Yazı

İBB Barbaros Hayrettin Paşa Ortaokulu’nda TÜBİTAK Bilim Fuarı

Arzu KÖK

Arzu KÖK

İlişkili Yazılar

Arzu KÖK

Kökleri Unutmak.

07 Aralık 2021
5k
Anı / Günce

Kökleri Unutmak…

11 Eylül 2021
5k
Arzu KÖK

Gençlerden Mesaj!

18 Mayıs 2021
5k
Arzu KÖK

Şaşırmak…

09 Mayıs 2021
5k
Sonraki Yazı

İBB Barbaros Hayrettin Paşa Ortaokulu'nda TÜBİTAK Bilim Fuarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap