Başlamadan önce hemen belirtelim ki başlıktaki Hay—Ayetteki “Hayyetün Tes’a” yani yılan anlamındadır.
Hay’dan Gelen Zehir:
“İnsan zehir üzerine düşünmeli. Zehir kendi alanında zehir değildir; tabir yerindeyse bir sıvıdır, sudur, salgıdır.”
Yılanın ağzındaki zehir, onun bedeninin bir parçasıdır. Kendi bünyesinde şifa gibidir; denge unsurudur.
Fakat o salgı, yerini değiştirip başka bir bedene girince ölüme dönüşür.
Demek ki her şey kendi yerinde rahmettir; yerini kaybedince zahmete döner.
Söz de böyledir.
Bir kalpte hikmettir, diğerinde fitneye dönüşür.
Bir ağızda merhem olan kelime, başka bir ağızda zehir kesilir.
Anlatan kadar anlayan-dinleyen de önemlidir hatta o daha fazla önemlidir.
Ayetin Hikmeti Salt Bir Al-Ver Değildir:
“Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi ondan kurtaramazlar.”
(Hac, 22/73)
Zahiren bu âyet, insanın ve putların acziyetini anlatır:
Sinek bir şey alır, onlar onu ondan geri alamaz.
Ama mesele, sineğin elinden o şeyi “çekip alma” değil; sineğin dokunduğu şeyin artık aynı şey olmamasıdır.
Sinek, ağzındaki salgıyla değdiği her şeyi dönüştürür.
Modern ilim der ki: sinek besleneceği şeye tükürüğünü salar; o madde, o anda kimyasal olarak değişir.
Artık onu alsan da kullanamazsın.
Yani mesele fizikî değil, mahiyetî bir kayıptır.
Bu, âyetin derin hikmetini nedir?
Hakikat, yanlış bir elin dokunuşuyla safiyetini yitirir.
Küçük bir temas bile hakikati kirletmeye yeter.
Sinekten alınamayan şey, kirlenen hakikattir.
Felsefî Derinlik:
Arapça’da yılanın adı “ḥayy” (حيّ), yani “diri olan”dır.
Ne gariptir ki, diriden ölüm doğar.
Hay (hayat) kendi sınırını aşınca ölüm getirir.
Bilgi ölçüsüz olursa cehalete düşürür; sevgi taşarsa bağımlılığa dönüşür; dirilik haddini aşarsa zehir olur.
Demek ki:
Hay’dan gelen zehir, diriden gelen ölümdür. Çünkü her hayat, sınırını aştığında kendi zıddını üretir.
Son Olarak:
“Zehir yer değiştirince doğar.
Hakikat kirlenince kaybolur.
Söz, safiyetini yitirince hikmet değil fitne olur.”























