Bir şehre ilk defa gelen bir yabancı ne hisseder?
Bir şehirde ilk dikkat çeken şey neler olabilir?
Bu iki soruya kesin şunlar diye cevap vermek müşkül. İnsanlar gibi şehirlerin de ruh hali vardır. Hem de günü gününe benzemeyen.
Her ne kadar kendi ruh haliniz etrafı temaşa etmekte farklılıklar gösterse de şehre dair ipuçları verir.
Ben Taşova’ya “Alpaslan” tabelasının yanından geçerek girdim. Girişinde neden Taşova değil de Alpaslan yazar bilmiyorum. Bu düzenlemenin yapılmasında aşılmaz kanuni zorlamalar mı var onu da bilmiyorum. Bildiğim şehrin girişinde şehrin kendi adı değil de şehre ait bir köyün adı yazılı. Yabancı biri olarak ilk dikkatimi çeken şey bu oldu.
Bu durum şehir ve şehirli için bir olumsuzluk addetmez. Çünkü insanlar bulunduğu yerde yaşamaya çalışır.
Şehre adım atar atmaz bir köprü ile nehir karşılar sizi. Nehrin nazlı nazlı akmasıyla çıkardığı sesi gönlünüzde hissedersiniz. Bu her yabancı için hoş geldiniz demektir.
Daha ilk adımlarınızın ardından şehrin çok düzgün planlandığını anlarsınız. O bildiğimiz iç içe geçmiş dağınık şehirler gibi değildir. Caddeleri cetvelle çizilmiş gibidir.
Her adımda şehri solumaya başlarsınız. Önce ticari tabelalar dikkatinizi çeker. Ne tamamı bunda yarım asır önceki gibi el yazması ile yazılmış ne de bilgisayarlı. Yani teknoloji yavaş yavaş işlemiş ruhuna. Az da olsa o el emeği göz nuru kabilinden tabelalara rastlamak mümkün.
Yine kıyafetler üç neslin karması. Kırk yaş üstü kendine has kıyafetler giyerken; otuz-kırk arasında belli bir birliktelik yok. Otuz yaş altı ise ya büyük şehirlerdekine benziyor, ya da benzemeye çalışıyor. Yine de ortak yanları çok.
İş yerlerinde o bildiğimiz anlı, namlı markalara rastlarken; bunun yanında kırsal kesime hitap eden eşyalar da bulunuyor. Yani tam anlamıyla bir taraflı olmamış daha.
Ülke genelinde de olduğu gibi şehirli ticaretle meşgul. Ancak büyük şehirlerdeki dağınıklık yok. İnsanları daha samimi, Sanki kocaman bir aile gibi. Tabii ilçe olarak yapılması gereken çok şey var. Bir kere tarihi bir şehir. İleride de bahsedeceğimiz gibi tarihi, kültürel ve turistik değerlere sahip birçok şeyi var.
Kendi değerleri ilçe sınırları dışına çıkması veya çıkarılması lazım. Elbette bu bürokrasiyle olur. Daha sonra özel olarak da bahsedeceğimiz Alpaslan müzesi var. Bu müze korunmalı. Hatta geliştirilmeli. İşsizlik zaten ülkelerin problemi. Bizim bu konuya girmemiz yersiz. Ancak tarihi ve kültürel değerlerin tanıtımıyla şehre bir katkı sağlanabilir.
Caddelerinde kimseyi tanımadan gezdiğim bu şehri kırk yıldır tanıyor gibiyim. Yabancılık, insanları şeklen tanımamak değil, insanlara sevgisiz bakmaktır.
Bizim Taşovalı ile bir akrabalığımız, yok. Buna rağmen insanına muhabbet besliyor ve her gördüğünüz kişi yüreğinize bir sıcaklık bırakıyorsa bu iki gönlün bir olması demektir. Ben hiç tanımadığım bu insanların yanında hiç de yabancı gibi hissetmedim kendimi.
Yakınlık yan yana olama değil, gönül gönle olmaktır.
Özellikle Sivil Toplum Kuruluşları, Yerel Yönetimler, Kültür Müdürlüğü ve ilçede bulunan ak saçlı akil insanlar bu güzel şehri daha güzel yerlere getirebilir.
Taşova’yı içindekiler iyi görememiş olabilir. Yıllarca aynı yerde bulunan insanlar bazı güzellikleri de eksiklikleri de göremez. Ancak dışarıdan bakan tarafsız bir göz konuya daha tarafsız bakar.
Taşova güzel bir şehir. Bu güzel şehri daha da güzelleştirmek her Taşovalıya bir vazife olmalıdır.
Netice olarak güzel bir coğrafyada yaşıyorlar. Hem de güzel insanlarla birlikte.
Taşova daha çok güzellikleri de hak ediyor.