Sokakta yürürken merhaba dediğiniz ve yanyana yürümeye başladığınız insan, söze “nasıl olacak bu memleketin işleri” diye başlarsa cevabımız ne olmalı? Bu sorunun cevabını zaman zaman darlanıp kendimize sorduğunuzda verebiliyorsak mesele yok.
Siyaset tek başına yapılmıyorsa bu işlerde; kimler, kimlerle birlikte olmalı? Eğer yapacak olursak ne için yapılmak istenir, şu siyaset dediğimiz uğraş. Toplumsal çıkar adına mı? Kişisel çıkar uğruna mı?
Bunun cevabını kendimizle hesaplaştığımızda elimizde aynaya bakarak kulaklarımız kızarmadan “ben siyaseti topluma hizmet için yaparı ya da yapmak isterim” diye verebiliyorlarsa, işin mantığı gereği siyasette özveride bulunan, doğrulara evet diyen, yanlışa karşı çıkan ve kendi çıkarını toplum çıkarında arayanlardadır.
Zaten ahlaklı siyaset tam da toplum çıkarları için yapılması gerekir. Asla tek kişi etrafından dönen bir oyun değildir. Bu oyunun figuranı olmak ise biat kültüründen öte gitmez.
Toplumcu olmak, faydayı, toplum çıkarlarında aramak, insan egosuna oldukça ters ama bunu yapabilmek ise kâmil insan olmaktan ve devrimci ahlaktan geçer.
Siyasette üçüncü bir yol ise “biraz bana, biraz topluma, bileşimidir.
Ülkemizde veya birçok ülkede, çevremizde hatta tam da yanı başımızda her zeminde birkaç türden “siyasetçi” bulmak olasıdır.
Çünkü siyaset denen uğraş; çeşitli fikirlerimiz ya da dünya görüşümüzdür. Veya yüksek düzeyli planlama ve öngörüdür.
“Siyaset yapmak” dendiğinde o artık bir eylem ve sonuç yaratandır. İş eyleme dönüştüğünde anlam kazanır.
Bu eylemlilik; kafanızdaki ideolojiye, oy kullanırken, birileri ile tartışırken ileri sürdüğünüz tezinizde, birini desteklerken ortaya koyduğunuz davranışınızda, tercih edeceğiniz siyasi partide veya örgütlülükte kendini gösterir ve taraf olduğunuz alanı ortaya çıkarır.
Şimdi bu eylemlilikleri hayata geçirirken, karşıdan bakınca ne görüyoruz?
Birlikte siyaset yapacaklarımız ya da yaptıklarımız “siyasi eylemlerinde” kendi çıkarları için mi, yoksa toplumsal çıkarlar mı için bu işe soyunmuş?
Anlamak zor mu acaba? Bu yazımızda bolca soru işaretleri var evet çünkü insan sarrafı olmak için, tahlilleri iyi yapabilmek için öncelikle soruların cevabını bulmak gerekir.
Çok önemli bir özdeyiş var “ Bir gün gerçeklerin ortaya çıkma gibi çok kötü bir huyu var denir.”
Yine bir şair der ki “ insan kısım kısım yer dama damar” insan kadar ilişkilerde, çeşit, çeşittir doğal olarak. Bizler bu siyasi eylemlerimizde onlarla birlikte olduğumuzda aramızdaki ilişki toplumsal mı? Bireysel mi?
Eylemlerimiz, çıkarlarımız dolayısıyla ortaksa hatta adeta birlikteysek ve yapımızı, örgütümüzü buralara yaslamışsak sentetik tiner bile dökseniz kazıyamazsınız. Üzerindeki örtünün adı ne olursa olsun fark etmez.
Size uzaktan yakından bakanlar buna ancak, hayırlı işler derler.
Çıkar denen şey görecelidir; azı vardır, çoğu vardır ve bu iş bir nevi alım satımdır. Bir gün iflas ettiğinizde veya mal tükendiğinde, ne alıcın olur yanında ne de satıcın.
Onun için alınıp satılmayan tek şey vardır o da toplumsa fayda, çünkü ondan herkes faydalanır ve alımı satımı yapılmaz sadece iç huzuru ve hazı vardır.
Bu hazı tadmak isteyenler ha dendiğinde ortaya çıkmalıdır. Siyaseti kendi mecrasından çıkarmak ve onu halk katında pişirmek ve arıtmak istiyorsak ha demeliyiz. Yoksa atı alan Üsküdar’ı geçmiş ve bizleri öte yakada bırakmış demektir. Aramızda ne dere kalır ne de Deniz. Derelerin ve hakların kardeşliğinden yanaysak ahlaksızlar kadar ahlaklılar olarak ortaya çıkıp güçlerimizi ortaklaştırmak zorundayız. Bu işe varmıyız?
“İlim bende kalem bende
Nice nice âlem bende
Yazar levh-i kalem bende
Mademki ben bir insanım”(Aşık Daim’i)