Efendim mülakat (röportaj) ve biyografi hakkında yazacak değilim. Bu iki terimi edebiyatla ilgilenen herkes bilir. Özellikle röportajlar günümüzde çok kullanılan bir usuldür.
Biyografi yarınlara taşınmasını istediğimiz kişiler hakkında yazılmış yazılardır.
Bir gece radyoda bestekarlarla ilgili bir program dinlerken programın spikeri bir bestekarımızın bestesi hakkında bilgi verdikten sonra “Bu bestekarımız hakkında hiçbir bilgi yoktur. Keşke hakkında bir sayfa da olsa bir şeyler yazan olsaydı” dediğinde, biyografi yazılarının önemini daha da kavradım.
Biyografiler şahıslar hakkında başkalarının yazdıklarıdır. Ancak röportaj (mülakat) şahısların belli konularda fikirlerinin açıklaması anlamına gelir ki o konuda o kişinin ne düşündüğünü öğrenmiş oluruz.
Hem röportajlar hem de biyografiler çok tanınmış kişilerin hakkında yapılması daha yaygındır. Ancak ben bunun böyle olmamsı gerektiğini düşünüyorum. Eser veren herkes ile röportaj yapılmalı. Eser veren herkesin biyografisi yazılsın Böylece bir yerlerde kendince mücadele veren bu kişileri tarihin karanlık sayfalarından kurtarıp onalar karşı vefa borcumuzu ödemeliyiz.
Günümüzde çok ünlü olmayanlar hakkında yazan çizenlerin olduğunu biliyoruz. Yine çok değerli kültür damlarımızdan bazıları ile röportajlar yapıldığını öğreniyoruz. İşte bu röportajlar ve biyografiler değeri bilinmeyen mücevhere benzer. Hâlbuki atalarımız “Altının kıymetini sarraf bilir” demiştir.
Tanınmış olsun veya olmasın kültür adamlarının değerini şimdi anlayamayız. Biz onların varlığını ve fikirlerini kayıt altına aldığımızda yani onları “yaşattığımızda” asıl vazifemizi yerine getirmiş oluruz.
Bazen bu tür röportajları yapmak çok zor olur. Önce kişiyi tespit edeceksin, sonra onun müsait vaktini bulacaksın, onun müsait vakti senin de müsait vaktin olacak ve kişiyi ikna edeceksin.
Bir de çok uzaklardan gelmiş sen veya çok uzaklara giderek bu işi yapacaksan zahmeti birkaç kat daha artar. Onca yolu, onca zaman ve emek harcayarak hazırlamış olduğun sorulara cevap arayacaksın.
Röportaj öncesi iyi bir hazırlık yapmak gerekiyor. Sonra ses kaydı ile yapılmışsa onlar deşifre edilip kâğıda dökülecek. Ve eskilerin tabiriyle kisve-i taba bürünerek yani matbaada basılarak okuyucunun huzuruna çıkacak.
Kimse bu röportaj öncesi çalışmalardan, okumalardan, araştırmalardan, incelemelerden, bilirkişilerden faydalanmalardan haberdar olmayacak. Ön plana röportajı veren çıkacak. Halbuki röportaj veren kadar onu yapanlar da önemlidir.
Röportaj yapmak özgüven başta olmak üzere bazı donanımlara sahip olmak demektir. Ben bir gün röportaj yapanlar ile de röportaj konusunda röportaj yapılmasını isterdim. Bu fikir aklımda ve bir gün deneyeceğim.
Hele biyografi yazarlarına ne demeli? Onlar bazı değerler ortadan kaybolmasın, unutulmasın diye birçok kişiyi kaleme alır ama kendi unutulup gider. Bu bir vefasızlıktır. Birileri çıkıp bu biyografi yazarlarını konu alan bir yazı yazsa da onları da tarih unutmasa olmaz mı?
Kısaca biz biyografi yazılarını, röportajları okur ancak onları bizim huzurumuza getirenleri unuturuz. Buradan söz vermiş olayım bir gün röportaj yapanlar ve biyografi yazanlar hakkında bir araştırma yapıp onları da satırlara dökmeyi çok isterim.
Boşuna “Ava giden avlanır” dememiş atalarız. Ey röportaj ve biyografi yazarları. Sıkı durun! Biri sin de biyografini yazar ve sizinle de röportaj yapar.
Herkes şimdiden sıkı dursun!