Allah’a şükür ki ülkemizde mutlu olan da var!
İdarecilerimize teşekkür eden, övgülere boğan, ülkesine küfürler ederken; sığındığı ülkenin bankamatiğinden maaş alan, işyeri açan, özel (ayrıcaklı) haklara sahip olan, kendi işyerini açan, Türkleri yabancı görüp, (Yılmaz ÖZDİL) çalıştırmadığını, kendi milletini çalıştırdığını alenen söyleyen Suriyeli, bizlerden çok çok mutlu.
Allah çok daha mutlu eylesin ne diyelim.
Ülkemin BÜYÜKLERİ, ileri gelenleri, söz sahibi olanları, etkili ve yetkilileri bana vermediği mutluluğu, refah ve huzuru, onlara veriyorsa ne demem gerekiyordu?
Devletimin ve de halkımızın bilmesini istiyorum ki; misafirperverim. Yemem yediririm. Mazlumu korurum. Muhtacı yedirir doyururum. Zorda kalana elimden gelenin fazlasını yaparım. Fakat bugüne kadar uygulanan, yukarıda saydığım türden yanlış politikaların ceremesini ben çekmek istemiyorum!
4 milyon Suriyeli’yi “din kardeşimiz”, mazlum, çoluk çocuk, kadın, yaşlı diyerek aldık mı? Aldık.
Eyvallah.
Ağalar, paşalar gibi geçiniyorlar mı? Geçiniyorlar.
Peki şimdi gelen ve sınıra dayanan bir-iki milyon Suriyeli de aynı din kardeşi, mazlum, çoluk, çocuk, kadın, yaşlı değil mi ki içeri alınmıyor? İlk gelenlerden farkları nedir ki içeri almayıp sınırda bekletiliyor?
Bu çelişkiye verilecek bir cevap var mı? Yok.
Neden?
Çünkü doğrusu buydu. İlki yanlıştı.
Sınırdan içeri alıp rahat etmelerini sağladığımız için dış ülkeler yardım etmiyor! Ne kapıları açtırıyorlar ne de yardım ediyorlar! Sebep ise Suriyeliyi ülkemizde rahat görüyorlar! Öyle de.
Oysa sınırda barındırsaydık, sabah akşam birer kumanya ile baksaydık, dünya buna şahit olacak ve elimiz güçlenecek, gerekli yardımı alacağımız gibi, bu anlamsız savaşı da sonlandırabilirdik hem masada, hem de sahada.
Böylece bu kadar sürmeyecek, masum, mazlum insanlar için, kendi vatanlarına, topraklarına dönmeleri konusunda da büyük rol alacaktık! Abi olacaktık!
Kaldı ki ne olduğu, kim olduğu (PKK, PYD, YPG, IŞID) belli olmayan bu gençlerin içeride elini kolunu sallamalarına da engel olunacaktı!
Doğrusu buydu.
Biz nasıl olsa Suriye’nin toprak bütünlüğünde kararlıyız! Toprağında gözümüz yok. O zaman 4 milyon içeride 1 – 2 milyon yolda olan Suriyelinin geri dönmeleri için üzerimize düşeni yapmış olacaktık.
Aslında halkımızın düşüncesini herkesin bilip duymasında yarar var!
O da şu:
“Tamam, çoluk çocuğu, kadını kızı, yaşlı erkek ve kadını himayemize alalım amma eli silah tutan, vatanına, yurduna sahip çıkmak niyetinde olan erkekleri eğitelim ve Mehmetçiğimizin yanına verelim. Gitsin savaşsınlar. Bu gençleri ülkemizde başıboş, serseri mayın gibi içimizde gezip durmalarını görmek istemiyoruz. Benim Mehmedim şehit olurken, ocaklarımıza ateşler düşerken; onlardan eli silah tutan gençlerin içimizde olmasına tahammülümüz kalmadı” diyor!
Bunun nesi yanlış?
Vicdani değil mi?
Hakikat bu değil mi?
Sözün Özü!
Yok öyle şey.
Benim yoksul, çoğu evsiz barksız, yeni evli, ya da nişanlı, 20-25 yaşlarında civan, mert, delikanlı yiğidim, Mehmedim şehit düşerken, eşleri dul kalırken, anne babanın feryadı arşa yükselirken, ocağına ateş düşerken Suriyelinin ÜREMESİ, sahillerde, parklarda yan gelip nargile keyfini yaşaması) bana zor geliyor! Bunu sindiremiyorum arkadaş.
Asacak mısınız beni? Asın, hazırım ben..
Mustafa Kemal ÖZGÜRSOY