Sosyal medya tabir ettiğimiz yalan makinesinde bugünlerde ciddi bir hastalık türedi. Olayın ve sözün gerçeğini araştırmadan insanlara iftira etmek, yalan haberler uydurmak. Aslı astarı olmayan haber ve yorumlarla insanları yönlendirmeye kalkışmak!… Bu yalan haberin peşinden yapılan yorumlarla insanları birbirine düşman etmek. Görüyorum ki bu tuzağa bir çok dostumuz düşüyor ve kardeşler arsına kin ve nefret tohumları ekiliyor…
Sözlükte “yalan söylemek, söz uydurmak, asılsız suçlamada bulunmak” gibi anlamlara gelen iftirâ, terim olarak “bir kimseye mesnetsiz olarak suç istinat etmek anlamına geliyor. Günah yahut kusur sayılan bir söz, davranış veya nitelik uydurmak anlamında kullanılıyor.
İftira olayı son derece kötü ve toplumu tahrip edici bir hadisedir. Hem iftirayı yapan, hem de kendisine iftira atılan kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftiranın neticesinde insanlar arasındaki sevgi ve kardeşlik bağları zayıflıyor; dayanışma gücü ortadan kalkıyor… İftira ve yalan yaygınlaştıkça insanlar birbirine güven duymamaya başlıyor. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratıyor, yıkıcı bir etki yapıyor. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp kül eden- bitiren- bir ateştir.
Yalan ve İftira, çekememezlikten, kin ve hasetten kaynaklanan kötüleme, karalama, küçültme ve kirletme hadisesidir. Topluma, kişilere ve ailelere verdiği zarar nedeniyle dinimiz yalan ve iftirayı kesin olarak yasaklamıştır. İnsanın iffet ve namusuna dil uzatmak, yedi büyük günahtan biri sayılmıştır.
Beş günah vardır ki, keffâreti yoktur. Bunlar; Allah’a şirk koşmak, suçsuz yere adam öldürmek, Mümine bühtan ve iftira atmak, cihada çağrıldığı gün savaştan kaçmak ve yalan yere yemin ile bir hakkı gasp etmektir.
Kur’an da “suçsuza suç atmak apaçık bir günahtır’’ (Nisa:112) buyrulur. “Müminler ancak kardeştir” (El-Hucurât -49/10); “Sizden biriniz, kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe iman etmiş sayılmaz (Buhârî). “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” (Buhârî). Ayet ve hadislerle genel olarak doğruluk, dürüstlük ve adaleti emreden; yalancılık, haksızlık, suizan gibi kötülükleri yasaklayan hükümler, insanların birbirine asılsız suç ve kusur isnat etmelerini de önlemeyi amaçlamaktadır.
Müslümanlara suizan, zulüm etmek, mallarını gasp etmek gibi ve haset, iftira ve yalan söylemek ve gıybet etmek haramdır. Hadis-i şeriflerde buyruldu ki: “Bir kimse, bir mümin hakkında olmayan bir şey söylerse, iftiraya uğrayan kimse, onu affedinceye kadar, Allah’ü Teâlâ onu Cehenneme sokar.” (Ebu Davud)
Yalan ve iftira, kişi hak ve hürriyetlerini zedeleyen, insanlığa düşman, şeytani bir oyundur. Kötü zan, gıybet, yalancı şahitlik, kusur ve ayıp arama gibi illetlerin tümüyle ilişkili bu bela Mü’mine yakışmayan, sevapları yok eden bir hastalıktır. Ayette şöyle buyrulur: “Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir” (El-Ahzab, 33/38).
Müslüman bir kimse, kendisine getirilen her haberi doğru kabul edip hemen peşine düşmemelidir. Konuyu araştırmak, gerçeğini ortaya çıkarmak ve doğrusunu konuşmak zorundadır. Her zaman, kendisine ulaştırılan bilgilerin aslının olup olmadığını araştıracak ve dedikoducuların, fitnecilerin tuzağına düşmeyecektir. Zaten Hz. Peygamber de, birçok hadisinde olduğu gibi Müslümanları, dillerini kötüye kullanmama konusunda da uyarmaktadır. Özellikle bazı insanlar olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek suretiyle ortalığı bulandırıyor, toplumda fitne ve fesat üretiyorlar. Bunu bilinçli yapanlar var…
Diyeceğimiz odur ki: toplumsal bir hastalık haline gelen yalan haber üretme, insanlara iftira atma vebaldir, günahtır, kötü bir hastalıktır. İnsanımızı bir birine düşürmek isteyen hainlerin bilinçle kurmaya çalıştıkları bu tuzağa düşmemek için uyanık olmak zorundayız. İnanan aydınlar olarak biz bu oyuna alet olmamalıyız… Yalan ve iftiracıların açtığı toplumsal yıkıma karşı; birliğe, beraberliğe ve kardeşliğe sahip çıkmak hepimizin dini, milli ve insani görevidir.