Savunma’’ var olma ile yok olma arasındaki çizgide saldırgana ‘dur’ deme halidir. Saldırganın gücü oranında, evet, son kerteye kadar başvurmadığı silahı kullanır. Silahı amaç edinmediği, son kerteye kadar kullanmadığı içindir ki haklılığı hep saklı kalmıştır. Neyi karşısında, işte bu kısmı da saklı.
Ne zaman ki özgürlük mücadeleleri, kendini daim kılma adına sistemleşir; tehdit algısını gerekçe edinerek “ordu” kavramına savrulur; olmazsa olmazı “korumaya haklılık kapısını kapatır, karşı çıktığı sistemin ‘’kendisiyle aynılaştırarak eritme’’ tuzağına düşer, güvenlik algısının kısır döngüsü içinde tükenişin başlangıcına mühür basar.
Dünya egemen olanların tarihi yazmasa da; toplumun hafızasının, hak karşısında yenilmiş ve silinip gitmiş ordularla dolu taştığını biliyoruz. Ve aynı zamanda haklıyken haksız hale dönüşün, mağdurken mağrur hale gelişin, ince çizgisindeki savruluşların sonuçlarını biliyoruz, binlerce kez yaşadık. Bir gün, orada burada saklanmış dişil (Kadın) tarih, yeniden, başka türlü yazılacak elbette.
“Güçsüzlüğümün gücünde yeşeriyor tırnaklarım” Ağlamak,
Gözpınarlarında birikmiş soykırımları, yangınları, talanları akıtmak, doyasıya
Ta ki, yürekte yangın sönesiye,
Öfke, birikir; bir yol bulur, bendini yıkar, fışkırır. Ama şiddetle, ama silahla. Ama gözyaşı, ama suskuyla. Ama, ama mutlaka fışkırır.
Ağıtları hep kadınlar yakar. Neden? Kadınlar ağlar, erkekler ağlamaz. Neden?”
Zamanın hangi döneminde, erkekler gözyaşlarını bastırmaya, dağıtmaya, unutmaya, son verdi. İşte o zaman; gözyaşları çalınan erkekler, anında öfkelerinin taşmasını şiddete dönüştürdüler. Asıl olan, buradan nasıl bir güç devşirdiler? Nasıl silahlandılar, nasıl ordulaştılar? Yarattıkları ‘Güç’e nasıl tapındılar? “erk” ve ‘’güç’’ nasıl aynılaştı cevabı var mı?
“Erk” bin bir kılığa girip içimize, hücrelerimize sızdı; tahtını kurdu, yerleşti. Kendini yeniden üretti. Din, devlet, ordu oldu. Baba, koca, erkek, kardeş oldu. Nesneleşti; ev, araba, mal, mülk oldu. Sanayi, ekonomi, konfor oldu. Biri gitti, öbürü geldi; öbürü gitti diğeri geldi.
Her talan ettiği varoluşta sızım sızım öfkeler biriktirdi. Varlık ile yokluk arası sınırda, hep öz savunma dediği geldi imdada yetişti. Meşru bir hak olarak kayıtlara geçti.
Derler ki; “ne yaptığın önemli; ama nasıl yaptığın da önemli”
Eril (Erkek) olan, hedefi önceller. Dişil olansa, hedefe giden yolun kendisini. Birinde, ‘’hedefe varan her yol, mubah’’ olur; diğerinde, “hedefe varan yolun aşkı olur; Ancak, bırakılan izler ve aslında yaşanan anın tozu dumanı çöktüğünde farkı ortaya çıkar. En haklı amaç bile olsa; birinde yaşanan, neyi, nasıl parçaladığını görmeden eril olanın, tekil ‘erk’ olgusunun yeniden üretimidir. Diğerinde yaşanansa, kolektif, her katkı verenin kendini de görebildiği, çoğalma, genişleme, yaratıcı özgürlük duygusudur.
Tüm erk odakları; erk’ini var ve sürdürülebilir kılan çoğunlukları koruma algısını besler. Ordular böyle üretilir. Özgürlük mücadelelerinin önüne, kendisiyle aynılaştırarak asimile etmek, eritmek üzere, son kartlardan biri olarak öne sürer. Güvenlik algısının kısır tuzağına çeker. Hangi amaçla olursa olsun, er ya da geç saldırır. Eninde sonunda, işlevlenmek için saldırır. Güvenlik endüstrisi ve bilumum çarkları bu temelden kendini sürekli yeniden üretir. Silah varsa, gözünün önünde sallanıp duruyorsa, bir gün, en zayıf anında patlar.
Yeni yangınlar, yeni talanlar. Yeni gözyaşları. Göz gözü görmez, el eli tutmaz, haklı haksız karışır yeniden.
Ne zaman ki, toplum içindeki ‘erk’i öldürür ve kral çıplak diyerek‘ güç tanrısını’ tahtından kovmaya döner; işte o zaman sahibine, der ki ‘senin beni korumana ihtiyaç duymayacak bir dünya istiyorum; saldırının ve onu besleyen araçlarının olmadığı bir dünya’ taleplerini yükseltir; orada, yalın, yüreğe değen gözyaşları gibi naif ama güçlü başka araçlar açığa çıkar. Ve belki, erkeklerin de gözyaşları özgürleşir. Ve sanki şiddet, talan, soykırım ancak erkeklerin de gözyaşları özgürleştirdiğinde son bulur. Çünkü biz, toprak ananın sesine kulak verenler biliyoruz ki; yangınları, gözyaşlarının arındırıcı yalınlığı söndürür. Durmaksızın tekrar tekrar yeni yangınlara sebep olan ‘erk’ alanları, iktidarlar, ordular değil!
“Sınırsız Dünya, Devletsiz Toplum, Ordusuz bir Öz savunma”