Hani, “Sabır cennetten çıkmadır,” demişler ya, şu durumda öyle çok sabıra gereksinme duyuyorum ki… Özellikle tanımadığım biriyle gereksiz tartışmaya girmeye hiç niyetim yoktu. Kadın sanki beni görmezden geliyordu. Üstelik maskesini çenesinin altına sıyırmış, hararetle, tükrük saça saça cep telefonu ile konuşmasını sürdürmekteydi.
Sağıma soluma baktım. Marketin içinde reyon düzenleyen görevlilerden birini de göremeyince, “ya sabır,” tespihi çekmeye başladım. Sesimin tonuna azıcık sükut katık ettim:
“Hanımefendi biraz yana doğru, şöyle 1 metre kadar, kaymanızı rica etsem…”
Bir de bana, tek kaşını kaldırıp bakmaz mı! Sesine öfke yerleştirmişti:
“Buyrun çekildim işte…”
Yine aynı ukalalığını sürdürüyordu. Kımıldamamıştı. Eliyle önünden geçmem için referans işareti yapmıştı. Kendince alay ediyordu. Sadece 2 adım yana kaymıştı. Almak istediğim şampuan başının arkasıyla aynı hizadaydı.Üstelik raflara uzandığım an, onun soluğunu duyacak kadar yakın olacaktım.
Kadın, telefonda kiminle görüşüyorsa, bir de beni şikayet etmez mi?
“Hani o kızıl saçlı kadın var ya…İşte o beni takip edip duruyor. Saygısız, ne olacak!”
Sinirlerim iyice gerilmekteydi. Ona iki sözcük yetmezdi. Hem patavatsız, hem de çenebazdı. Uzaklaştım yanından. Arkamdan hala konuşmaktaydı. Bu kez hoşgörü sınırını da aşmıştı. Ondan yana döndüm: Elimdeki telefonu göstererek, ona laf çaktım:
“Bakın bayan. Fotoğrafınızı ve videonuzu çekmiş bulunuyorum. Şu an, siz sosyal alandasınız. Siz böyle ukala ve dengesiz biraz daha ileri giderseniz, soluğu karakolda alacaksınız. Zira hem maskesiz, hem de sosyal mesafeyi ihlal etmektesiniz bayan.”
Sustu.
Ya korktu, ya söyleyecek bir söz bulamamıştı. Hızla uzaklaşmıştı yanımdan.
Kasaya geldiğimde 3 görevli kasiyer, bana gulyabani gibi bakmaktaydı. Yanlarında ise yine o kadın durmaktaydı. Benim yaklaştığımı görünce üç kasiyere alaycı gülüşler sunarak;
“İşte böyle şekerciğim. Anlayacağınız garip biri. Hadi şekerler size iyi günler. Ba…bayy…”
Der demez çıkış kapısına yönelmişti.
Kasiyerlerin bıyık altı gülüşleri, tabi ki biraz canımı sıkmadı değil. Marketteki diğer müşteriler de nedense sus pustu. O dakikalar ne kadar yalnız kalmıştım.
Üstelik her biri haklı olduğum bir konuda, yüksek sesli kısa tartışmamıza tanık da olmuşlardı. Bakışlarımı her birinin üzerinde bir iki saniye gezdirdim. Nasılsa korona ya davetiye çıkartıyorlardı. Sonra yerdeki ” Bir buçuk metre mesafeyi koruyalım” yazılı yuvarlak, sarı uyarı noktaları işaret ettim:
“Bu uyarı yazılarını yerlere niçin yapıştırdınız?”
Gülüştüler. Dudak büken kasiyere döndüm:
“Evet, soruma yanıt alabilir miyim?”
Kasiyer taraflıydı:
“Bizim görevimiz sizin kavganıza engel olmak değildir.”
Hay Allah’ım, sen bana sabır ver!
Biri bitmeden bir diğerine yaşam dersi mi, anlatacaktım..?
“Haklısınız. Bu güvenliğin sorunu. Ama marketin içi tıka basa dolu. İç düzeni, emniyeti sağlamak sizlerin görevi olmalı. Yanılıyor muyum?”
Susmaya devam etmekteydiler.
Tabi ben de konuşmama;
“…Ayrıca iç ortamda geçiş yerleriniz çok dar. Sizin müşteri memnuniyetini sağlamak, hizmet içi eğitiminizin kurallarınızın başında gelir. Yanılıyor muyum? Özellikle, başta sizlerin kovit 19 kurallarına uymanız gerekiyor. Düzeni sağlamak ve insan sağlığı için hijyeni korumak da görevlerinizin bir parçası olmalı. Değil mi?”
Dudak büküp susmuştu.
Sözlerimi sürdürdüm.
“Emin olun, buradan çıkar çıkmaz, benim de ilk görevim, sizi ihbar etmek olacaktır.”
Bunları söyledikten sonra hemen marketten çıktım.
Yakındaki parka kendimi zor atmıştım. Zira, sol bacağım uzun süre sabit ayakta durmaktan uyuşmuştu. Çok ağrıyordu.
Bir an önce eve gitmeliydim. Huzursuz bacak sendromum için ilaç içmem gerekiyordu. Ama önce şu marketi şikayet etmeliydim.
Telefonumdan HES’i aktif ettim.
Ve tüm bilgileri girip ihbarımı gerçekleştirdim.
Belki, üstünde durmamalıydım.
Diğer müşteriler gibi, aman bana ne, diye sosyal mesafeyi hiçe sayıp ben de görmemeliydim.
Böyle düşündüğüm anlarda, her gün yere atılıp yığın olmuş izmaritler gelir aklıma. Ve koca dağ gibi çöplükler…
Bir de sahilde küçük çocuğun, deniz yıldızını kurtarmak için çırpınışını…
Güç alırım.
Ve derin bir soluk alıp yoluma devam ederim.
Dünya döndükçe, insanlık yaşadıkça yanlışla doğrunun savaşı devam edecektir.
Emine Pişiren / Kocaeli