Kıble; nerede olursa olsun bir Müslümanın Allah’a yakın olmak için yöneldiği merkez… Bu öyle bir yönelme ki salt beden ile yönelmekten ibaret bir eylem değildir. Asıl yönelme kalp ve düşünce ile olur. Kıble yani varoluşun merkezi. Bu merkez ise kalbin ta kendisidir. Ve o kalp ki Allah’ındır. O zaman bir Müslüman’ın kalbi Siyonizm’in başkenti olamaz.
Gelin Kudüs üzerine yazılmış tüm yazıları yakalım, şimdi diriliş zamanı…
Kudüs sadece bir şehir değil, bir düşüncenin, bir eylemin, tutsak edilmiş bir ayetin ve bir özgürlük mücadelesinin adıdır; Kudüs. İlk kıble, ilk sevgili, Müslümanların kalbi…
Ey Muhammed’in müjdesi!
Selahaddin’in emaneti ey!
Kudüs… Seni sevmek imkân değil iman meselesidir.
Cuma namazı çıkışlarında meydanlarda bağırarak “kahrolsun İsrail” bağrışlarımızla ne yazık ki kahrolmuyor İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Müslümanların kalbine çakılmış Yahudi kazığı İsrail! Kahrolmuyor seriye bağlamış fitne üreme fabrikası AmeriKAN ve beslemesi Siyonistlerin işgali altındaki Kudüs kurtulmuyor, kurtulmuyor esaret altındaki Müslümanlar…
Önce minarelerinden ezanı yasakladılar yetmedi, şimdi ezansız bir Kudüs’ü Müslümansızlaştırarak her geçen gün Kudüs’ün İslami karakterini tahrip edip İslam’ın izlerini ortadan kaldırarak hayallerini adım adım gerçekleştiriyorlar. Atıyla itiyle kudurmuşlar.
Giyim kuşamıyla, yerleşik kültürüyle, Kuran’ın, Ezanı Muhammedî’nin kalplere huzur veren sesiyle hasılı bütün görünümüyle Müslüman olan şehri Kudüs’ün her hücresine bir günah gibi işleyerek uzaktan değil kalbinden bir Yahudi şehri haline getirmektir bütün amaçları. Bu girişimlerin sonuncusu koltuğunu kaybetmemek için Kuzey Kore’ye çatmayı göze alamayan siyaset serserisi korkak Trump’ın Kudüs üzerine kusmasıydı.
Dünya tarihinin en önemli durağı; Kudüs, paylaşılamayan şehir. Hüznün diğer adı. Harcına peygamber sevgisinin karışıp iffetle yoğrulduğu şehir. Kudüs; Müslümanların gözyaşıyla vardığı rükû. Yüz yıldır sana hasretiz. Ah hasretinden prangalar eskittiğimiz sevgili…
Biliyoruz senden ayrı kalışımızın 100. Yılında tamamlamak istiyorlar yarım kalmış hesaplarını.
Selahaddin Eyyubi’nin başına siyah sarık bağlayarak “Gülmeyeceğim Kudüs esaretten kurtulana kadar gülmeyeceğim!” dediği şehir. Sen esaret altındayken nasıl gülebiliriz?
Sen, karşılığında Abdülhamid Han’dan Osmanlının tüm borçlarının silinmesi istendiğinde; “Mekke Allah’ın haremidir. Medine Peygamberin, Kudüs ise bütün Müslümanların haremi ve namusudur.” dediği harem ve namusumuz sana sahip çıkmanın vakti değil mi? Değil mi ki Müslüman haremine ve namusuna sahip çıkandır.
Kudüs, iman ettik seni anlamayan İslam’ı anlayamaz…
İman ettik şimdi vahiyle direnmenin tam zamanı. Allah’a kavli dua ile hiçbir zaman Müslüman istediğine ulaşamaz. Gayret olmadan sadece dile getirmek dua dilenciliğinden başka bir şey değil. Dilencilik gayretullaha dokunur. Oysa Allah, Müslüman’ın dirilişi için dilenmesini değil direnmesini ister. Eylemsizlik değil eylem ister. Şairin de dediği gibi “Her
eylem yeniden diriltir beni/Nehirler düşlerim göl kenarında” Biliyoruz ki bizi diriltecek olan direniştir dile(n)mek değil. Biz Müslüman ülkelerin yöneticilerinin Mescidi Aksa’da birlikte saf tutarak namaz kılacağı gündür dirilişimiz. Dile gel ey Kudüs! Sen bize hatırlat, söyle ne zaman Müslüman, Müslümanın müttefiki olacak?
Birinci Dünya Savaşı’nda o gün sözde müttefikimiz Avusturya’nın başkenti Viyana’da bir kutlama esnasında Avusturyalıya merak içinde “Neyi kutluyoruz?” diye soran Mehmet Akif’e; “Kudüs’ün Müslümanlardan koparılışını kutluyoruz.” O gün Viyana’da kalbimizin koparılışı için çalınan çanların ilelebet susması için ve Mehmet Akif’in kanının donduğu gibi kanımız donsun istemiyorsak Kudüs’e gidip Mescidi Aksa’da namaz kılmak için Siyonist askerlerin namlularını iman dolu göğsümüzde söndürmenin vakti değil midir? İman ettik! Mescidi Aksa’da sabah namazı kılmadıkça bu ümmet, Kudüs bizim değildir.
Görmeden âşık olduğumuz sevgili, Gitmesek de görmesek de umudumuza katık olan şehir; Kudüs! Ruhumuzun direniş mayası… İnsanlığın onuru senin özgürlüğünde mi gizli bilmiyorum ama Müslümanların onuru senin kurtuluşunda. Seni işgalden kurtaran komutan bütün İslam beldelerini esaretten kurtarmış olur.
Kudüs Müslümanların ruhuna ne katıyor? Kudüs düşerse ruhumuz ne kaybeder?
Allah’ın resulünün ilk kıblesi ve miraca çıkmasına şahit şanlı beldenin tapusuna sahip şerefli bir ümmetiz. Ama dağınık bir ümmet! Kudüs sen düşersen bu şeref tapusu elimizden alınmış olur. Sen düşersen bu utançla Allah’ın karşısına nasıl gideriz?
Kudüs sen düşersen,
Ben düşerim
Sen düşersen,
Müslüman düşer
Sen düşersen ümmet düşer
Sen düşersen bütün bir insanlık düşer
Ey ümmetin imtihanı; Kudüs
Ey şuurumuz,
Ey bizi bize bağlayan bağ, bir arada tutan harç…
Ey sevgili! Tutsak olan sen değilsin tutsak olan biziz, Müslümanlar…
Ne çok isterdim sana göz dikenlerin tanrılarıyla göz göze gelmeyi Ne kaçacak ayağım ne taş atacak elim kaldı ama kalbim var tanrılarını reddeden. Kudüs, adını duyunca kor gibi tutuşan yüreğimi söküp taş niyetine savursam zulmün üzerine kurtuluşun kurtuluşum olur mu?