24 Kasım’da içimi bir başka heyecan kaplar. Sevinçle-Hüznü bir arada yaşarım. Hayatta olanla sevinci yaşarken, aramızdan ayrılmış, rahmetli öğretmenlerimizle de hüznü yaşarız. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi unutturur. Çocukluğumuzu, gençliğimizi hep onlarla birlikte yaşarız. Unutulmaz anılar bırakıp hayatımızdan birer birer geçip gittiler.
Çok büyük bir heyecanla başlamıştım bu kutsal mesleğe; biliyor musunuz? Rahmetli annem bir başka sevinmişti: “Oğlum öğretmen olacak, onun ilk maaşıyla kurban keseceğiz, fakire fukaraya dağıtacağım!..” diye. Bu umutla başladı eğitime yolculuğumuz…
İlk hüzün, ilk kura, çekiverdik Sivas’ı şans torbasından. 80 öncesi olduğu için: Ağlayanlar, çırpınanlar, hüzünlenenler vardı. Terör illeti genç idealist öğretmenleri korkutuyordu “Ya göreve başlayamaz, geri dönersek” diyorduk! O kutsal yolculukta ölmekte vardı dönmekte.
Yıllar sonra bir dostumun anlattıkları iliklerimi dondurmuştu. Mardin’e tayini çıkan arkadaşımız hasbel kader jandarma ekibiyle köye varır. Köy muhtarı tarafından kendisine 24 saat müsade edilir. Köyü terk etmediği taktirde öldürüleceğini ifade edilp, tehdit edilir. Bu tehdidi yüzlerce arkadaşımız almıştır. Kimi idealinden vazgeçmeyip “şehit öğretmenler” arasına katıldılar.
Aynı gün jandarma ekibiyle geri dönen dostumuz soluğu Bakanlıkta alır. Genel Müdürün makamına çıkar, Terör ve tehdit nedeniyle istifa ettiğini söyler, görev yerinin değiştirlmesi ister. Baştaki o adamın cevabını hiç unutamam, arkadaşımız da ömür boyu unutamadığını söylerdi. “öğretmenim, öğretmenim, tayin ettiğimiz yere gideceksin, seni vuracaklar, sen öleceksin, biz de senin yerine yeni bir öğretmen atayacağız!” Bu ifade beni son derece rahatsız etmişti.
Benim de kaderim farksız olmuştu. Bir doğu otobüsüne binmiş görev yerime gidiyordum. Son derece de tedirgindim. Otobüste hiç Türkçe konuşan yoktu. Kendimi başka bir ülkede hissettim: “Sivas illerinde Sazım Çalınır” türküsünü mırıldanıyordum. Sivas’a indiğimde bir gurup genç beni tanımadan “Faşist öğretmenlere burada görev yaptırmayız!” diyorlardı. Oysa ne adımı, ne sanımı bilmiyorlar bize göz dağı veriyorlardı.
Henüz “faşist” kelimesinin anlamını dahi bilmiyordum. O heyecanla göreve başladım. Sivas Gemerek Karagöl Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine atanmıştım. Karagöl kara bir talih olarak yansıyacaktı mesleğime… O günleri nedense hep ağlayarak hatırlarım. Çünkü öğretmenlik sevdamı burnumdan getirdiler!
Mesleğimin ilk yılında taşlanacağımı, horlanacağımı, ölümle tehdit edileceğimi, evime giremez hale geleceğimi nereden bilebilirdim. Dört cengaver, dört babayiğit öğretmen, omuz omuza bir mücadele verdik… Musa Mert (Matematik öğretmeni, Antalya), Halil Faydacı (Fen Bilgisi öğretmeni Kırşehir), Halis Murat (Sosyal Bilgiler öğretmeni Ağrı) ve ben (Yozgatlı) Türkçe öğretmeni… Tek mücadelemiz bu çocukları yetiştirip geleceğe hazırlamaktı ve iyi bir eğitim vermekti.
Ortaokul çocukları idi aralarında okuma yazma bilmeyenler bile vardı… Evet taşladılar, horladılar, bizimle mücadele ettiler ve başardılar. Bir mahkeme salonunda vedalaştık onlarla…Küfürlerin, tehditlerin, şantajların devam ettiği mahkeme salonunda! “Adalet Mülkün Temelidir” yazısına gözüm takılı kalmıştı? Savcının: “ Bunları tutuklayıp içeriye atın” dediğinde “Atın” dedim içimden, bunlar eğitimi haketmiyorlar, bunlar bölücü gurupların paçavraları, atın öğretmenleri içeri!.. Bunlar ne anlar insanlık dersinden!
Ve bir Cuma mesaisi, İstiklal Marşı merasiminde taşladılar bizi; kendimizi okula zor attık! 80 ihtilali ve bizler ayrı ayrı yerde soluğu alıyoruz. Benim görev yerim ( Can Güvenliği nedeniyle) memleketim Yozgat Merkez ortaokulu Türkçe öğretmenliğine, diğer arkadaşlarımızın her biri başka bir okula…
Böyle başlamıştık bu kutsal yolculuğumuz… Aynı heyecanla devam ettik. Manevi yönünü bilerek çalıştık. Temiz, sade beyinlere güzel şeyler vermeye çalıştık. Gün geldi yorulduk, sinir stres sahibi olduk. Kendi çocuklarımızı ihmal ettik ve Allah nasip etti 2004 yılı sonu itibariyle de emekli olduk. Macerayı daha fazla uzatmayalım. İnşallah gün gelir bu anılarımızı bir kitapta toplarız.
Öğretmenlik kutsal bir meslek, öğretmenlik şerefli bir meslek, görevinin kıymetini bilenlere selam olsun!…Öğretmenliği Peygamber mesleği diye tarif ederler çok doğru tanımlamışlar: gerçekten de peygamber mesleği gibi kutsal bir görev. Hasbel kader değil bilerek isteyerek seçilmesi gereken bir meslek.
Bu nedenle öğretmen okulları yeniden gündeme gelmeli. Seçkin öğrenciler bu okullara ilköğretim döneminde ayrılmalı. Yüksek öğretmen okulları yeniden organize edilmeli. Öğretmen işinin ehli, mesleğinin bilincinde yetişmeli. Zekası, kabiliyeti, yeteneği, becerisiyle öğretmen mesleğine yakışmalı… Tabi ki, eğitimi hizmet içi eğitimle ömür boyu devam ettirilmeliyiz.
Öğretmenin sosyal hakları, maaşı, hayat standardı yüksek olmalı. Öğretmen ekmek gaylesinde değil, eğitim öğretim derdinde olmalı.
Öğretmenlerin sorunları katmerleşerek devam ediyor. Öğretmen toplumun önderidir. Bu mesleğe uygun insanlar yetişmeli, bu mesleği temsil eden insanlar görevde kalmalı…
Bu duygularla görevinde devam eden arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Emekli olan dostlarıma Allah’tan uzun ömürler diliyorum. Hakkın Rahmetine kavuşmuş olanlara da Allah rahmet eylesin.
24 Kasım Öğretmenler Günü kutlu olsun!…Öğretmenim, Görevinin kutsallığını unutma, mesleğin şerefli, mesleğine sahip çık, çocuklar ve yarınlar sana emanet.