Saygıdeğer konuklar, Değerli basın mensupları, Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle yurdun 22 il ve 4 ilçesinden 1136 Sivil Toplum Örgütünü temsilen kış mevsiminin bu soğuk ve karlı günlerinde sadece Kürt kardeşlerinizin derdiyle dertlenmek için buralara kadar zahmet edip bizleri onurlandırdığınız için hepinize teşekkür ediyorum. (Kürt Sorunu Çalıştayı açılış konuşmamdır)
Burada ikinci gündür sizlerin katkılarıyla Kürt Sorunu özelinde tartışıyor, konuşuyoruz.
Sorun Kürt Sorunu;
Kürtlerin Hakları Sorunu.
Ama ben katılımcı dostların bu konuyu burada epeyce konuşacaklarını varsayarak soruna farklı bir pencereden bakmak istiyorum.
SORUN İNSANLIK SORUNUDUR
Sayın Cumhurbaşkanımız 2010 yılının son günlerinde Diyarbakır ziyareti sırasında yaptığı açıklamada bu soruna “ideolojik değil insani ve vicdani” yaklaştığını/yaklaşacağını ifade etmişlerdi. Bu yaklaşım özlenen, arzu edilen bir yaklaşım. İnşallah Kürt Sorununa hep böyle bakarız.
Ben de olaya sadece ve yalnızca “insani ve vicdani” değineceğim. O zaman neden bu soruna İNSANLIK SORUNU dediğimi açıklamış olabilirim.
Değerli dostlar,
Bildiğiniz gibi kızımız Serap İstanbul’da PKK taraftarlarınca belediye otobüsüne atılan patlayıcılar nedeniyle feci ve acı bir şekilde can verdi. Biz de beraberinde yandık ve hala yaramız yanmaya, kanamaya devam ediyor. Bunun failleri çok geçmeden bulunup tutuklandılar. Keza kızımız Buse’miz ömrünün baharında bindiği araca yine PKK taraftarlarınca atılan bomba ve kurşunlarla maalesef hayata veda etti. Failler bulundu ve tutuklandılar.
Şimdi sıkı durun,
Bundan 6 yıl önce bir yeğeninize, yani biz kardeşlerinizin bir çocuğu olan 12 yaşındaki Kızıltepeli Uğur’a güvenlik güçleri 13 kurşun sıkarak öldürdüler. Failler:
Bulundu,
Sonuç:
Failler terfi ettiler.
Adı Ceylan’dı, Liceli Ceylan ÖNKOL;
Tek suçu devletine güvenip köyüne dönmek ve fakirlikten dolayı çobanlık yapmaktı.
Askeri patlayıcıyla öldürüldü,
Failler;
……….?
Sonuç:
……….?
İşte kardeşlerim size asıl sorun…
Sorun bu aslında… Bu sorun, bu yamandan da beter çelişki durdukça insanlık sorunu devam edecek.
Kızımız Serap, Buse’miz için devletin her kademesinden haklı tepkiler geldi, lanetlendi. Peki, Ceylan’ınıza, Uğur’unuza sıkılan kurşunları devletin hangi yetkilisi bir demeç vererek lanetledi? Önemli bir sorun da bu…
Kardeşlerim,
Bu sorun elbette ki çözülecek, dünyada hiçbir sorun çözümsüz kalmamış ve şüphesiz bu sorun da çözülecektir. Ama böyle giderse kardeşlikten eser kalır mı onu bilemem.
Biz bu etkinlikler dizisiyle burada vicdanlarımızı inancımızın baskısından kurtarıp elimizi, yüreğimizi taşın altına koymaktayız.
Eğer siz Türk kardeşlerimiz, canlarımız-ciğerlerimiz, kız alıp-kız verdiklerimiz yıllar önce yöneticilerimize;
Bu Kürt kardeşlerimizin dilinden radyo ve televizyonlarımızda “neden bir haber okunmuyor, neden bir şarkı, bir türkü çalınmıyor” diyebilseydiniz bugün burada bu konuların yerine;
“Ülkemizin GSMH’sı neden 35 bin dolarda kaldı? Neden 40 bin dolara çıkamıyoruz” panelini düzenleyecektik. Ya da belki AB ülkelerinin lideri olmuş olacaktık. Ve asıl o zaman Ankara kriterlerinden söz edebilirdik.
Ama gelin görün ki bugün on binlerce can kaybına on binlercesini eklemek isteyenler var.
Bakın kardeşlerim,
Lütfen şimdi nelere sevindiğimize bakın;
Kemiklerimizin toprak altından çıkarılmasına, kemiklerimizin bulunmasına seviniyoruz. Sevindiğimiz şeye bakın…
Böyle mi olmalıydı?
Kardeşlik bu hale mi gelmeliydi?
Biz zamanında bu konuda inisiyatif alabilseydik eminim sevinçlerimiz daha büyük ve daha ortak olacaktı.
Dilimizi dahi kullanmamız her zaman sorun oldu. Kimi zaman yasaklandı,
Kimi zaman yok sayıldı.
Son KCK zanlılarının iddianamelerindeki felakete bakalım. İddianameyi hazırlayanların (hukuktan geçtim) hangi mantığa sahip olduklarına bakalım;
“…Şahsın telefon kayıtlarında Kürtçe müzik dinlediği anlaşılmıştır…”
O zaman TRT6 derhal kapatılmalıdır. Hatta çevresine kireç dökülmelidir. Allah aşkına bu nasıl iş? Tamam, bilgi ve bulgularda “suç unsuru” olabilecek bir materyal varsa ortaya konsun. Siz “Kürtçe müzik kaydına rastlanmıştır” saçmalığını, ayıbını kendinize layık görebilirsiniz ama bizler hep beraber bu saçmalığa; “yeter artık kardeşliğimizle, onurumuzla oynadığınız” diyerek karşı çıkmalıyız.
Daha birkaç hafta önce bu kardeşlerinizin diline “bilinmeyen bir dil” dediler. Kardeşlerinizin diline “bilinmeyen bir dil!”
Edirne’de Ramiz Dayı biliyor,
Rize’de Temel ağabey biliyor,
Konya’da Satı teyzem biliyor, ama ne hikmetse üniversite eğitimi almış bu ülkenin kelli-felli bürokratları dilimizin Kürtçe olduğunu “bütün araştırma ve soruşturmalarına rağmen!” bilmiyorlarmış.
Duruşmaya 2 ay ara verildi. Bu geçen sürede KCK’lıların savunmalarını yaptıkları dile; “Kürtçe olduğu tahmin edilen dil” diyebildiler. Gelinen noktanın ne kadar acı ve ızdırap verici olduğunu takdirlerinize sunuyorum. Kardeşliğimiz böyle mi olmalıydı?
Kürt diyemeyenler “Kürt kökenli” demeyi esas alırlarsa Kürtçe diyemeyenlerde tabi ki “bilinmeyen dil” diyecekler.
Bu halkın adı Kürt halkıdır ve dili de Kürtçedir.
Aziz Dostlara, saygıdeğer katılımcılara tekrar hoş geldiniz diyorum.
Saygılarımla.