Müslümanların, geçte olsa bir araya gelerek Kürdistan coğrafyasında yaşanan zulüm, vahşet ve acıların son bulması için bu bölgesel soruna sahip çıkmaları çok güzel bir eylemdir. Sorunları gündeme getirip tartışmakla beraber, bu çalışmalar sahada ortaya eylem olarak döküldüğünde daha bir anlamlı ve verimli olacaktır. Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürt halkı, uluslaşma sürecinde T.C, İran, Irak ve Suriye devletlerince acımasızca soykırıma, katliamlara, asimilasyon ve zorunlu göçlere maruz bırakılarak adeta yok edilmek üzere imha politikalarına maruz kalmışlarıdır…
Bu süreçte hem Kürt İslamcılar ve hem de Türk İslamcılar bütün bu zulümlere karşı sessiz kalarak zulme rıza göstermişlerdir. Ancak gelinen süreçte, gerek PKK ve gerekse bölge halkının ortaya koyduğu direniş, Kürt sorununun artık ertelenmeyeceği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Ama Kürdistan coğrafyasında siyasal zeminde gerçekleşen mücadele gösteriyor ki; PKK/BDP halk tarafından genel anlamda her açıdan sorunları çözecek bir oluşum yâda temsilci olarak görülmemektedir. Bunun en bariz ispatı seçimlerde halkın %50 sinden fazlasının BDP dışındaki partilere oy vermesi ve BDP yerel yönetimlerinin halkın sorunlarına kayıtsız kalarak ayrımcılık ve ötekileştirme politikaları yapmalarıdır…
Bu sebeple sağlıklı ve somut çözüm ortaya koymak için genel anlamda Kürt halkının tümünü temsil edecek. Halkın temel sorunlarına somut çözümler üreten sivil örgütlenmeler arasında birliğin sağlanması gerektiğini düşünüyorum. İşte tamda burada söz konusu olan gerçek, PKK/DP’nin asla genel olarak Kürt halkının temsilcisi ve sahibi olmadığı gerçeğidir. Bu bölgede yaşayan tüm halkları temsil edecek bir oluşumun ortaya çıkarılması gerekmekle beraber, bu oluşumun halkların tercihleri sonucunda seçilen sivil inisiyatifler olması da önem arz etmektedir. Bölgede yaşayan halkları gerçek anlamda temsil edecek sivil toplum kuruluşlarının inanç ve düşünce farkına rağmen bu sorunun adilce çözülmesini sağlamak için ellerini taşın altına koyarak ümmeti vahideyi oluşturmalı, birbirlerine saygı içinde ortak insani değerler etrafında birlik sağlamalıdırlar.
Kürdistan coğrafyasında Müslümanlardan başka dinlerden halklarda yaşadığından, bu inisiyatif aynı zamanda bu halklarında temsili için gerekli olan katılımın sağlanması, söz konusu halkları temsil edecek sivil toplum kuruluşlarını da içinde barındıracak bir sivil bölge gücünü oluşturmalıdır… Medine vesikası göz önünde bulundurularak bu oluşum sağlanmalı ve bölgede Müslümanlar İslam’ın öngördüğü tevhit modeli ile toplumsal dayanışmayı sağlayacak sağlıklı adımları atmalıdır. Bu süreçte en önemli adım Müslüman sivil toplum kuruluşlarının kendi aralarında sağlam bir birliktelik kurmasıdır. Yıllardır bölgede gündem oluşturmak yerine gündemi takip bile edemeyen Müslümanlar, artık bu sorunun çözümü noktasında gündemi takip edemeyen değil, gündem oluşturan sivil inisiyatif olmak için öncelikle halkın temel sorunlarına çözümler üretmeli, sahada eylem ortaya koymalıdır.
Hayatın vahiy ile inşası için ortaya konulan tüm söylemlerin, reel hayatta somut olarak bir karşılığı olmalıdır gerçeğinden yola çıkılarak, hayatın tüm alanlarında Muhammed’i (s)bir ahlak ve örneklikle dosdoğru bir duruş ortaya koyulmalıdır. Şimdiye kadar acıları ile baş başa bıraktığımız halkların acılarına çözüm üreterek, eksiklerimizi gidermeli ve tüm ezilen halklardan özür dileyerek eksik bıraktığımız sahalarda somut çözümler üreterek hayata geçirmeliyiz… Hayatın vahiy ile inşası için; Kürdistan coğrafyasında ezilen tüm halkların yeniden insanca yaşam koşularına sahip olabilmesi için tüm çabaların gösterilmesi gerekliliğinden yola çıkarak, sorunun kaynağı olan sebeplerin ortadan kaldırılması için yapılması ve atılması gereken adımlar belirlenmeli ve hemen gereken yapılmalıdır.
Gerek Türk ve gerekse Kürt Müslümanlar öncelikle kendi halklarına özür borçludurlar! Yani Türk Müslümanlar on yıllardır bu zulme sessiz kaldıklarından, devlet, medya ve güvenlik güçlerince Kürt halkı aleyhinde aldatıldıklarına sessiz kaldıkları için kendi halklarından özür dilemeli ve İslam kardeşliğinin gereği olan adalet ve eşitlik ilkesince tüm insanlığın aynı haklara sahip olduklarını anlatmalıdırlar. Anlatmakla kalmamalı bunun ispatlayacak somut adımları atmalıdırlar.
Aynı şekilde Kürt Müslüman yazar ve düşünürlerde bu bölgede yaşanan acılara sessiz kaldıkları ve Kürt halkını T.C ve PKK’nın kucağına terk etikleri için bölge halkından özür dilemeli ve bundan sonra, gerek bölge ve gerekse tüm insanlık için sorumluluk bilinci ile mücadele edeceklerini somut olarak ortaya koymalıdırlar. Gerçek anlamda bir kardeşliğin tesis edilmesi için şartlar oluşturulmalı, halklar ile adil ve eşit yaşam koşularına sahip olacağımız sosyoekonomik projeler üretmeli, işsizliği ve aşsızlığı ortadan kaldıracak somut çalışmalar yapmalıyız. Beraberce bu ülkede yaşayan halkın işsizlerini, yoksullarını, evsizlerini, asgari ücretlilerini, yoksulluktan evlenemeyen gençlerini, genelevlerde istemedikleri bir hayatta mahkûm edilen kadınlarını, hayattan dışlanan travestilerini, kayıp annelerini, evlerine aş götüremeyenlerini, yetimlerini, dullarını, aç sabahlayanlarını, tefecilerin ellerine düşenlerini vb toplumsal sorunlarına çözüm üretecek reel politik hayata karşılığı olacak projeler ortaya koymalıyız ki o zaman doğu-batı arasında gerçek anlamda bir kardeşlik ortaya çıkabilsin…
Bende tıpkı Allah’ın resulü Muhammed (s) ”Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz diyorum” ve ‘eğer gerçekten kardeş olmak istiyorsanız kardeşlerinizle eşitlenin’ adalet ilkesi çerçevesince eşit yaşam koşularına göre bir yol çizmeli, kimimiz kimimize siyasal veya iktidar gücü ile üstünlük taslamamalı, bir tarağın dişleri gibi kardeşler olarak yaşamalıyız. Birbirimizin evinden, cebinden, işinden, hastasından, habersiz değil haberli bir kardeşlik anlayışı ile yaklaşmalı ve bunun sonucunda birbirimiz için gerekirse ölümü bile göze alacağımız gerçek kardeşliğin inşası için somut adımları atmalıyız.
Şimdiye kadar konuşanlar çok oldu ama zaman gösterdi ki; konuşmakla sorunlar asla çözülmüyor. Eğer fikirlerin altı doldurulmazsa, bu fikirler gerçekliğini zamanla yitirmeye mahkûmdur…
Diyarbakır da ki intihar eden babanın da samsunda açlıktan ölen Kübra’nın da acısı bizim acılarımızdır. Eğer biz bu acılara sahip çıkmaz, reel politik hayata dair gündemler oluşturup, bu acıların son bulması için somut adımlar atmazsak söylediğimiz her şey ve sırtımızı yasladığımız tüm hakikatler, de bizi kendi gündemimizin büyüsüne kapatıp, gerçek dünyadan azade bir şekilde başkasını ötekileştirmeye götürecekse son tahlilde bunun adı faşizm den başka bir şey midir?
Her şeyden önce gelin insan olalım ve insanca yaşamak için insanları kucaklayacak sınıflaştırmaları ortadan kaldıracak ortamlar oluşturalım. Unutmayalım ki: Allah yeryüzünü, gökyüzünü ve ikisi arasındakileri yalnızca insanlar adil ve eşit şartlarda faydalansın diye yaratmıştır…
Bunun için toplumda ötekileştirmeyi ortadan kaldırmalı. mal/mülk güç ve iktidarı ele geçirerek insanlara hayatı dar edecek ideolojik düşünce ve bencil yaklaşımlardan uzak duralım.