Sistemin 2018 sonlarından itibaren içine girmeye başladığı derin ekonomik krizin rastlantısal ve çok uygun maskesi olarak Covid-19 salgını, siyasi ve iktisadi erklerin iradeleri haricinde başka bazı gerçeklerin üzerindeki maskelerin düşmesine vesile oldu..
KRİZİN NEDENLERİ VE MALİYETİ
Kapitalist sistemde emek, gezegen ve sermaye arasındaki bölüşümde kaybedenler hep emek ve gezegen olmuştur. 60 bin şirketin elinde biriken küresel sermaye 130 trilyon dolara ulaşırken çevre can çekişmekte, 5,5 milyar insan yoksulluğa mahkûm yaşamaktadır.
Şirketler salgınla maskelenen sermayenin yapısal krizinin zorladığı değişimin bedelini yine kamuya ödetmek istiyor ve ödetiyor. Yükselişlerde kârlarına kâr ekleyen şirketler yükünü kamuya ödetmeye alıştıkları krizlerde de yeni zenginler yaratarak kârlılığı sürdürmek eğiliminde ve kararlılığındalar. Krize karşı destek paketlerinin şirketler ve kamu arasında dağıtımındaki adaletsizlik bunu açıkça göstermektedir.
KRİZİN ÇÖZÜMÜ SOSYAL EKONOMİ
Tüm bunlara rağmen, birçok sosyal girişim ve kooperatiflerce belirlenen ekonomik, sosyal ve çevresel hedefler ve buna yönelik sosyal dayanışmacı, paylaşımcı somut adımlara ve yaklaşımlara karşılık veren demokratik yönetişim mekanizmaları ile yönetilmenin mümkün olduğu görülmekte ve test edilmektedir. Bu göstergeler umut verici ve cesaretlendiricidir. Kârlılığı tüm kararların merkezine oturtan, kâr maksimizasyonunun tek odak noktası ve kriter olduğu yönetim anlayışının, orta gelirlileri ve yoksulları ile tüm toplumu krizler sarmalından çıkarmayacağı apaçık ortaya çıkmıştır.
EMEK META OLMAKTAN ÇIKARILMALI!
Emeği meta olmaktan çıkarmak, toplumsal-ekonomik fayda üreten geleneksel ve mikro ölçekli sektörleri “serbest piyasanın” vahşi yasalarından korumak ve aynı zamanda tüm insanların işe ve işin getirdiği insanlık onuruna erişimini sağlamak anlamına gelmektedir. Bu hedefe ulaşmanın bir yolu sokaklarda, kamusal alanlarda kendiliğinden ortaya çıkan sokak ekonomisi istihdamını korumak ve istihdam garantisi yaratmaktır.
ÇEVRESEL KRİZ VE SOSYAL FAYDA
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 23. maddesi, herkesin çalışma hakkı olduğunu söylüyor. İstihdam garantisi, sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara karşı verilen mücadelede kolektif kabiliyetlerin arttığı görülmektedir. Sosyal dayanışmacı, paylaşımcı sivil toplum inisiyatifleri daha çok sorumluluk üstlenerek çok farklı girişimlerde bulunurken, merkezi hükümetlerin ve küresel şirketlerin isteksizlikleri, yetersizlikleri ise zirvelere tırmanmaktadır. Bu dinamikleri katılımcı ve demokratik işbirliği temelinde koordine etmesi gereken merkezi hükümetler ve yerel yönetimler yeni normal koşullarda çalışmaya istekli tüm bireylere uygun çalışma ortamları ve hakları sağlayarak çalışanı ve çalışmayanıyla birlikte doğal huzur ortamları yaratabilirler. Bu gönüllülük temelli çalışma ve ortak paylaşımcı yaşam ortamları ve alanları tüm toplum için iyi bir gelecek sağlayacaktır. Kâr odaklı kurgulanmayan bu ortamlar çevresel veya benzeri felaketlerin önlenmesine yardımcı olacaktır. Tüm dünyada işsizlik oranları süratle yükselirken, istihdam garantisi programları, sosyal, ekonomik ve çevresel istikrarın temin edilmesinde ve demokrasilerin güçlenmesinde önemli bir role sahiptir.