BİRİNCİ BÖLÜM VE GÖÇLER
Karapapaklar ve karapapak soyundan gelen Adıgüzelli Ocağının fertleri, İslamiyet’i kabul etmekle birlikte, önceden inandıkları Şamanizm, Budizm ve Ateizm gibi inanç sistemlerini de hayatlarından çıkarmış oldular. Dinlere saygınlıkları dolaysıyla, bu bölgede yaşayan Karapapak Türkleri ve diğer Türk boyları arasında, huzur ve sükûn sağlanmış olur.
Genel olarak bu bölgelerde yaşayan Türk Aşiretleri, bu şartlarda yaşamlarını sürdürürken, 1071’de Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın, güçlü bir orduyla Anadolu kapılarına dayanmasını sevinçle karşılıyorlar.
Malazgirt Ovasında yapılan bu savaş, o çağın en büyük savaşı sayılmıştır. Bu savaşta karşılaşan iki ordunun çetin vuruşması sonucunda, Alpaslan, Bizans İmparatoru ve ordusunu yenerek, İmparator Jüstiyen’i esir almış oluyor. Böylece Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış oldu. Bu durum Aral Gölü çevresinde yaşayan Türkleri de uyandırıyor. Bunlardan da bir kısmı Anadolu’ya göçmeye karar vererek, iki koldan harekete geçerek, bir kolu Anadolu’ya, diğer bir kolu da Kuzey’e doğru göçüp gitmeye başlamışlar. Bu bölgede yaşayan Oğuz Boyundan olan bir kısım Türkler ise, göçe temkinli yaklaştıklarından, yerlerinde kalmaya devam etmişlerdir.
Oğuzların hareketli boyu olan Karapapaklar, yeni yurt edinmek için yaşadıkları bu bölgeden göçmeye karar verirler. Amaçları, yeni yerleşim yerleri aramak için, Hazar ötesi Kafkaslar bölgesini hedef olarak görmekteydiler. Bu düşüncelerini kabinenin Aksaçlılarına aktarırlar. Aksaçlılar toplanıp, bu düşünceyi epeyce bir süre tartışıldıktan sonra, göç edilmelidir kararını verirler.
Başlangıç noktası Aral Bölgesinin Batı Türkistan’a gidiş yönünde bulunan, Hazar Havzasıydı. Güney Kafkasya bölgesine göç etmek büyük bir topluluk için küçümsenmeyecek kadar yorucu bir yolculuk olacağını biliyorlardı. İşte bu çetin ve yorucu yolculuğun bütün hesaplarını yapan Karapapaklar, bu göçte meydana gelebilecek kötü ve çetin şartları da göze alarak, yola çıkmışlardı. Uzun ve kısa molalar vererek, yolculuğa devam ederek, nihayetinde uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, Hazar Denizinin Kuzeyindeki bölgede bulunan, bu günkü Azerbaycan’ın topraklarına varırlar. Bu bölgeyi araştırıp kendilerine bir yurt edinme yeri olarak, bugün Ermenilerin hak iddia ettiği ve işgal ettikleri yer olan, Karabağ bölgesinde keçe obalarını kurmuş olurlar. Kendileriyle birlikte göçe katılan Oğuz boylarından olan Cincavatlar “yerli” olan bu kabilenin de bu bölgeye yerleşmesine yardımcı olurlar. Bu bölgeye yerleşen Karapapaklar, bölgenin isim babası olarak, bölgeye Karabağ adını vermişlerdir.
Yaptığım araştırmalar sonucunda gördüğüm odur ki, şimdiki Azerbaycan Devleti sınırları içindeki Şekçi vilayetinin idari sınırları içinde bulunan Suludüz yöresine yerleşmeği uygun görürler. Yerlilerle birlikte, Karapapak aşiretinin bir kısmı bu alana yerleşmiş olurlar.
Böylece, Oğuz Boyundan olan Karapapaklar ve Cincavatlar “yerliler” Kafkasya bölgesinde ki bu yerleri kendilerine yurt edinerek kalıcı olarak yerleşmiş oluyorlar.
Bu yöredeki yaşayan insanlarla kültür kaynaşması sağlanarak sen kimsin, ben neyim düşüncelerini ortadan kaldırmış oluyorlar. Türk kültür zenginliğini yayarlar. Hatta inançlar üzerinde ayrımcılık yaratmadan, o bölgede yaşayan insanların Müslüman olmayanlarıyla bile inanç farkı gözetmeden, kaynaşma içine girerler. Bu kaynaşmaların sonucunda, burada yaşayanlarla iş biriliği içinde girmiş olurlar. Bu hareketleri, huzur ve güven içinde yaşamalarına neden olmuş oluyor.
Devam edecek.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar Şair