8.BÖLÜM VE 19. KISIM
MUHTARIN KUMPASI
Meslek hayatımda en büyük yanlışım, Karakale Köyü İlkokulu Müdürlüğünü istemem olmuştu. Sonuç itibariyle isteğime bağlı, yapılan tayinim icabı gidip okul müdürlüğü görevine başladım. Okul beş sınıflı ve beş öğretmenliydi. Doğal olarak sınıf öğretmenliği görevimde vardı. Çok iyi bir plânlama yaparak eğitim-öğretimi başlattım. Öğretmen arkadaşlarımdan birisi hariç, diğer üç öğretmenin çalışma işlemlerine uyum göstermeleri beni fazlasıyla mutlu etmişti. Ne var ki Karakale köyünden olan öğretmen arkadaş uyumsuzluk yaratmaktaydı. Okul müdürü başka bir okula tayin edilince, meğerse o köylü olan öğretmene okul müdürlüğü sözü verilmiş. O da bu söze dayanarak, okulun müdür lojmana taşınmıştı. Ben, görevime başlamak için okula gittiğimde, lojmanın dolu olduğunu gördüm. Ne var ki bu öğretmenin ailesi bizimde tanıdık olduğundan, tekrar lojmanı boşaltmasına gönlüm razı olmadı. Köyde en güvenilir kişi olan bir vatandaşın kullanmadığı evinin bir bölümünü kiraladım. Böylece lojman problemini aşmış oldum.
Zaman ilerledikçe köylüyle uyumum daha da iyi olmaya başladı. Aile olarak, bilinen ve tanınan bir soya mensup olduğumdan, köy halkı bana çok iyi davranıyordu. Bu itibarla, köylüyle hiçbir sorun ve problem yaşamamaktaydım. Okula gelince, öğrencilere beslenme programı içinde, yoğaltım yaptırmaktaydık. Öğrencilere günlük süt veriyor ve yağla da pişi, maviş gibi yiyecekler yaptırmaktaydım. Yoğaltım işini sıraya koymuş ve sırası gelen öğrenci velisine, un ve yağ veriyordum. Onlarda istediğim biçimde pişirdikten sonra, okula getirip teslim ediyorlardı. Nöbetçi öğretmende beslenme saatinde, öğrencilere yedirilmesini sağlıyordu. Yoksul insanların çocukları, bir öğün olsun karınları doyuyordu. Bir gün okula vardığımda, beslenme odasının camlarının kırık olduğunu gördüm. İçeri girip kapıyı açtığımda, birde ne göreyim. Beslenme odasında ne kadar yağ varsa, hırsızlar girip tamamını çalıp götürmüşlerdi. İlk işim öğretmenleri toplamak oldu. Beslenme odasından çalınan yağların miktarları tespit ederek, karar altına aldım. Sonrasında köy muhtarın çağırdım. Muhtar gelir gelmez durum ve vazıyeti gösterdim. O da kendi kendine kızıp bağırdı. “Size at vereyim gidin durumu ilgili makamlara bildirin”, dedi. Yapılacak başka bir durum olmadığı için, kabul etmek zorunda kaldım. Muhtarın çağrısı üzerine, bekçinin getirdiği ata bindim ve Koçköy’ün yolunu tuttum. Koçköy’den başka yerde telefon yoktu. Telefon etmek için anca postahaneye gitmek gerekirdi. Bende doğruca posta haneye giderek İlköğretim Müdürlüğüne hırsızlık olayını bildirdim.
İlköğretim Müdür’ü aramızda geçen konuşma ihbarını Kaymakama bildireceğini söyledi. Bana da şimdi karakola gidin karakola verilecek emri bekleyin, dedi.
Ben postahaneden çıkar çıkmaz doğruca karakola gittim. Okulumuzda meydana gelen hırsızlık olayını karakol komutanına da anlattım. Bu anlatım bitmemişti ki Kaymakamdan Karakol Komutanlığına okul müdürünün şikâyetini yerinde inceleyip sonucunu bildirin ve gereğini yapın emri gelmiş oldu.
Karakol Komutanı biz okula hareket ediyoruz, sizde okulunuza gidin, orada görüşelim dedi.
O söz üzerine bir saate varmadan okuluma geldim. O sırada Karakol Komutanı jandarmalarıyla birlikte geldiler. Karakol Komutanı gelir gelmez, köy muhtarını okula çağırdı. Bu çağrı üzerine gelen köy muhtarı, yapılan hırsızlık üzerine fikir yürütmeye başladı. Sayın Komutan bu hırsızlığı yapan kişi ve ya kişiler her kimse, bu yağları ancak atla götürebilirler. Bana göre gayrisi mümkün olmaz. Hırsızı bulabilmek için, at izine bakmak lazım. Bakın okulun etrafı çayırdır. Bu nedenle, hırsızlar mutlaka çayırda bir iz bırakmış olmalılar, dedi.
Başçavuş, muhtarın söylediklerine aklı yattı. Bana siz ne dersiniz dedi?
Bende gereği neyse yapılsın ifadesinde bulundum. Sonrada hep birlikte çayıra indik. Gerçekten birkaç at izi vardı ve kartonlar yerlere atılmıştı.
Muhtar, bakın başçavuşum, bu izi izlerseniz, bu izlerin gidiş yönü tam karşıdaki evlere doğru, gitmektedir. Mutlaka bu yağları götürenler onlardır. O nedenle bu evlerin aranması gerekir. Bunların dışında başka birilerinin gelip okuldan yağları çalması mümkün değildir, dedi.
Bende atların izlerine baktığımda, muhtarın doğru söylediğine inandım. Çünkü takip edilen at izleri, o kişilerin kapısının önündeki yola kadar gidiyordu. Durum o kadar anlamlı planlanmış ki, aklın bile şaşar kalır. Bende bu şeytanı düşünce karşısında aklımı fazlaca kullanamadım. Muhtarın önerisinin doğru olduğunu onaylamış oldum. Başçavuş benimde görüşümün olumlu olduğunu görünce, arama tutanağı düzenledi. Tutulan tutanağı ben, muhtar, başçavuşun kendisi ve bir jandarma eriyle birlikte imzaladık.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair