6. BÖLÜM-3 KISIM
Bende dayanamadım, annemle birlikte neler yaşadıklarımızı sonuna kadar anlattım. Anneme yapılanlara dayanamayıp, her gün çok ağladığımı söyledim! Anneme oyun oynandığını ve sizden intikam almak istendiğini bildirdim. Keşke söylememiş olsaydım. Babamın yüzüne bir baktım ki, gözleri dolu dolu olup, yaş tanecikleri yanağından aşağıya doğru süzülüyordu! Elini gözlerine götürürken, seslice bir of çekti. Sonrasında “Ferhat ölmüş, türünkün sesi geliyor.” Dedi!…
Bak oğlum, Aanene söyle ki, ben onu çok seviyorum. Sizlerin başından eksik olmasın. Asla ve asla üzülmesin. En yakın zamanda bu kâbusun sona ereceğine inanıyorum, dedi.
Görüş vakti bitti, bende babama sarılıp durdum. Ağlayarak gitmeyeceğim, bende burada seninle lkalacağım diye sımı sıkıya sarıldım. Ama İsa ağabeyim beni çekip aldı. Vedalaşmak zorunda kaldım. Mahpushaneden çıktıktan sonra, İsa ağabeyimle birlikte mahpushaneden çıktık. Doğruca otele geldik. Oteldeki eşyalarımızı da aldıktan sonra, hana gidip arabamızı hazırladık ve yolumuza koyulduk. O gün akşam geç vaktinde Arpaçay’a geldik. Arpaçay’da baba dostu olan, Molla Yunus’a konak olduk. O güzel insanlar bize her türlü ikramda bulundular. İkimizin de altına çift döşek serdiler. Tüy yastıkta yatırdılar. Sabahın erkenden kuyandırıp, kahvaltımızı yaptırdıktan sonra bizi yolcu ettiler. Bizde bölece koçköy’e doğru yolumuza doğru koyulduk. Öğle sonrası köye geldik. Ev halkı bizleri merak ettiği kadar, babamı daha çok merak etmekteydiler. Babamın sağlığı yerinde değildi. Babam annemin ve kardeşlerim acı duymasınlar diye, çok iyi olduğumu söyleyin, demişti. Sıkı sıkıda her ikimize de tembihlemişti. Annem ve dev halkı babamı sorduklarında, bende sağlığının çok iyi olduğunu söylemekteydim. Annem hamileydi, babamın başına bir şeyler gelir diye çok üzülüyor vede çok endişeleniyordu. Ama söylediklerime inandı ve çok sevindi.
Şükürler olsun Yarap’bi dedikten sonra, demek ki o zor şartlarda yaşadığı halde, demekki yinede beni düşünmektedir.
Evet, babam seni çok düşünüyor dediğimde, annemin mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Bak oğlum, benim canım, Molla Kara’nın uğruna feda olsun. Onun uğruna yanıp kül olmak bile benim için çok önemli değildir. Yeter ki benim için hiçbir zaman endişe duymasın. Benim her zaman olduğu gibi, bu çetin ve zor zamanda da başım dik, onurum yüce olarak kalmaya devam edeceğim. Benim nacize bu canım, obabanın yoluna ve siz cuklarımın uğruna feda olsun, dedi.
O gün sanki aile içinde düğün bayram vardı. Nergiz anne de, söylediklerime çok sevinmişti. O sevinç içinde bir birlerine sarılıp, kutlama yaptılar. Zaman ilerleyip gitti. O görüşmeden sonra, babam iki yıla yakın bir mahpus hayatından sonra, tekrar ava değişimi izniyle evine geldi. O arada annemde doğum yaptı. Dünyaya bir kız getirdi. Adını da Sayda koydular. Sayda’yı getirip babamın yattığı yanına yatırdılar.
Babam o anda anneme seslenerek, Allah’ın işine bak, bu yaşımda bize bir kız daha verdi. Ne deyim, bahtı açık olsun. Allah rızkını eksik etmesin. Al götür şimdi kendi yatağına yatır, dedi.
Babamın hapishanede geçen yıllarında, daha çok yaşlanmış ve nefes darlığı başlatmıştı. Yol yürürken bile dinlene dinlene yürüyordu. Bir kaç kez doktora giderek, muayene ve tedavi olduysa da, yine de sık sık hastalanıyor ve günlerce yataktan çıkamıyordu. Bende her zaman olduğu gibi, yanına gidip, yorganını kaldırıp ve yorganın altına girerek koynuna yatıyordum. Çok zaman bu hareketime ses çıkarmaz ve saçlarımı okşar dururdu. Zaman zamanda, bana bak oğlum ben hasta olduğum için yatıyorum. Ama senin dışarıya çıkıp çocuklarla oyun oynaman gerekiyor, diyordu. Bende bazı zamanlar isteğine uyar dışarı çıkardım. Evin dışına çıkıp mahalle çocuklarıyla oynamaya kalksam bile, bu kez de, aile büyüklerimiz benim oyun oynamama izin vermezlerdi. Sebebine gelince, aile halkı köyün bazı insanlarına kırgındılar. Bu insanlardan altı ailenin fertlerinden olanlar, yalancı şahitlik yaparak, babamın on altı yıl zaceza almasına sebep olmuşlardı. Onların yüzünden, babam haksız yana cezalandırılmıştı. Bu nedenle o ailelerin çocuklarıyla bir arada olmamı istemiyorlardı. Beni her daim o yalancı ve iftiracı ailelerin çocuklarından uzak tutmaya çalışıyorlardı. Bu nedenden ötürü ben hiçbir zaman çocukluk dönemimi yaşamadım. Kendi akranlarımdan hiç arkadaşım olmadı. Mahallenin çocuklarıyla bir araya gelip, çelikçomak, üçtaş ve aşık bile oynayamadım. İlkokulda bile, babamın ününden ve babama yapılanların kininden dolayı, bu ayrıcalığım devam edip gitti.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair