3.BÖLÜM, 5. KISININ SONU
Böyle bir yakınlık gösterilmesi üzerine, kendilerinin ve sürülerinin barınaklarını yapmaya başlar. Böylece bu köyde ebedi kalıcı hazırlığı içine girmiş olurlar. Çok amaçlı kullanımlı olan, taş duvarlı evlerini yapar ve tamamlarlar. Köyün her tarafı otlar ve çiçeklerle bezenmiş olduğundan, buraya yerleşmekten mutlu olurlar. Ancak çok önemli bir sorun vardı ki, o da köylüler kullanım suyunu çok uzaklardan getirmekteydiler. Hayvanlarını sulamak içinde, dereye götürmek zorundaydılar. Yaz aylarında neyse, kış aylarında çekilmez bir sorun yaşamaktaydılar. Bu duruma bir çare bulmak gerekiyordu. Su kaynağı bulmak için yöreyi keşfeden Ağayar, birde ne görsün köyün üst tarafında bulunan tepenin arkasında boşa akıp giden bir gözenin var olduğunu görür. Bu gözeden çıkan suyun tamamının boşa aktığını ve hiçbir işe yaramadığını fark eder. Ağayar, o andan itibaren bu suyu köye getirmenin planlarını yapar. Düşüncesini önce babası Kahramana ve kardeşi Yahya’ya açar. Her ikisi de suyun yerini keşfettikten sonra, bu suyu köye getirmenin çok kolay olacağına karar verirler. Bu karar üzerine, Ağayar suyu getirmeyle ilgili düşüncesini köyde yaşayan komşularına da aktarır. Kendisine yardım ve destek olunmasını ister.
Ağayar’ın bu düşünce ve isteğini bütün köylü kabul etmiş olur. Bunun üzerine, Ağyar suyu köyün yakın bir yerine getirmenin çalışmalarını başlatır. Gözenin çıktığı yerden başlayarak, tepenin yamacından dolanarak köyün yakın bir yerine kadar suyolunu kazıyorlar. Sonrasında da suyun toprakta kayıp olmaması için, açılan kanala künklerin döşenmesi gerektiğini düşünüyor. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için kil arıyor. Bu arama çalışmaları sonucunda, kili Arslanoğlu (Kürdo) köyü deresinde buluyor. Bu ocaktan çıkan kil ile köylüler tandır yapıyorlarmı. Ağayar’ın aradığı ve istediği kil de bu kilmiş.
Buldukları kilden yeteri kadarını köye taşıyorlar. Öncelikle kil çamurunu iyice işledikten sonra, tandır yapar gibi, bir birine geçmeli şekilde künkleri yapıyor. Sonrasında bir kaç kalak tezek kullanarak, bu künkleri sıralı olarak dizip ateşte pişiriyor. Bu künkler ateşte piştiği içinde su geçirmez ve erimez duruma gelmiş oluyor. Künkleri suyoluna taşıyarak, açmış oldukları kanala döşerler. Döşeme işlemi bittikten sonra, kil çamuruyla sıvasını yapar. Suyun çıktığı noktaya da bir depo inşa ettikten sonra, suyu köyün yakın bir yerine getirmiş oluyor.
Hayvanların daha kolay su içmesini sağlamak içinde, yumuşak taşların içini oyarak, suyu toplayan küreleri de yapıyor. Böylece arazide susuz kalan hayvanlarında su içmesini sağlamış oluyor.
Ağayar, büyük bir iş başarmaktan çok mutlu olmuş oluyor. Ağayar’ın, bu yaptığı işlerin haberi, Erzurum Sancak Beyi’nin kulağına kadar gidiyor.
Sancak Beyi yapılan çalışmaları yerinde görmek için görevliler gönderiyor. Köye gelen görevliler, yapılan çalışmaları yerinde görüyor ve Ağayar’a Sancak Beyinin teşekkürlerini bildiriyor. Bu örnek çalışmalardan dolayı da, o yerin tapusunu ve daha birçok yeri Ağayar’a tapulu olarak veriliyor. Çeşmenin adını da Ağayar çeşmesi koyuyorlar. Halende bu çeşme faaliyetini sürdürmekte olup, Ağayar çeşmesi adı da devam etmektedir. Ağayar, daima her türlü sanatsal faaliyetler içinde olmaları adına köylüleri yararlandırmaya çalışır. Bir yandan da çoğalan nüfusa yeni evler yapmaya başlamış oluyorlar.
Çünkü kendileri de çok büyük bir aile durumuna gelmişler. Amca çocukları da evlenmiş alile nüfusu çoğalmıştı. Ne var ki babaları hayatta olduğu için bir arada yaşamak zorundaydılar. O nedenle de aile fertlerinden hiç biri ses etmemekteydi. Kardeşi Yahya durumu idare ediyor, bir yandan da ayrılığın alt yapısını yapıyordu. Köyün çeşitli yerlerinde yeni mülkler edinerek, yeni mülkler ve evler yapımına hız verirler. Babalarının ölümüne kadar birliktelikleri devam edip gitti.
Babaları öldükten bir müddet sonrada, ayrılığın kaçınılmaz olduğu gündeme gelir. Sonuç olarak ayrılarak, mal paylaşımını yapmışlar.
Parabaş Süleyman’ın çocukları da paylarına düşen hisseleri alarak, onlarda kendi aralarında ayrılmış olurlar. Böylece babalarının yaşadığı sürece bir arada yaşayan aile, ataerkil aile yapısından, çekirdek aile yapısına dönüşmüş oluyor. Sonuç itibariyle, bu ayrılığın kaçınılmaz olduğunu kabullenmiş olurlar.
Bu ayrılığın sonucunda, Ağayar ve oğlu Hıdır yeni yerleşim yerleri aramaya başlalar. Akrabaları ne kadar ısrarlı olsalar da, Hıdır’ı bir türlü ikna edemezler. Hıdır göç işini çok ciddi düşündüğü içinde, babasını da razı eder.
Hıdır’ın Sosgert (Taşdere) köyünden göçmek istediği kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Ağayar’ın ve Hıdır’ın ününü duyan ve bilen çevre köyler, kendi köylerine yerleşmeleri için her türlü teklifi sunarlar. Hıdır’a gelen bu teklifler içinde, en çok sıcak baktığı köy, Koçköy’ü olmaktaydı. O dönemde Koçköy, ağalık denilen bir otoritenin elindeydi. Arazisi ve merası bakımından da en büyük alana sahipti. Köyün kuruluş yeri de çok güzel bir yerdi. İlk fırsatta bu köyün ağasından gelen teklifi kabul ederek, Koçköy’e göçmeye karar verir. Akrabaları bu karara karşı çıkmış olsalar da, Hıdır’ı ikna edemezler. Sebebi bilinmez ama bir kere Koçköy’e göç etmeğe kararını vermişti.
Bu karar üzerine, Koçköy’e gelerek kendine gösterilen alanda, oturacağı odaları, ahırları ve komları yapar. Evin yapım işi bittikten sonra, Koçköy’e gelip yerleşir. Adıgüzelli Ocağının Hıdıroğlu sülalesinin adı, o günden sonra, bugünkü Hıdırlı sülalesi olarak, Hıdırlılar diye anılmaya başlanıyor.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair