Bu haftaki yazıma ölen merhumun tüm ‘Kodaman’ yakınlarının isimlerinin tek tek sayıldığı memleketimden uzak bir diyardan (tabiri caizse”Taşı, toprağı altın” denilen, ne hikmetse benim bir türlü o altınlardan nasiplenemediğim diyardan) altın kalemle olmasa da kalplerin altın gibi olmasını dileyerek altın harflerle yazmaya çalışıyorum.
Her çarşamba günü yayınlanan bu haftaki yazımı sallanan salının sarsıntısı tatlı, sert çarşambaya taşıdı. Evinden cenaze çıkmış misali Per-û perişan perşembeye okuyucuya ulaşacak.
Büyük çoğunlukla sabahın erken saatlerinde okunan esselânın ardından belediye cenaze ilanına yatağımızda yakalanırız. Acaba bu defa kim gitti, hasta yatağında yatan kim vardı diye beynimizi yoklarız çarçabuk. Bazen ölümünü beklediklerimiz fani uykudadır halâ… Hiç beklemediğimiz ebedi uykuya gözlerini kapatmıştır çoktan. Alışırız zamanla yatanın değil de ayakta olanın gidişine… Ölümün bizden uzak olduğunu düşünürken o an ensemizde soğuk nefesini hissederek korku ve endişeyle uyku mahmurluğumuzu üstümüzden atmaya çalışarak yatağımızda doğrulur, gözlerimizi ovuştururuz iştahla… Merakla kulak kabartırız, yada daha iyi duymak için telaşla pencere, kapı açarız. Acaba bugün hangi kodamanlının dayısı, amcası, halası, yengesi, yeğeni vs. vefat etmiş diye… Sanki merhumun cenazesine değil de yakınlarının isim protokolüne davet ediliyor gibi…
Yaşarken Garip, öldüğünde de Garip giderler birçoğu. Yaşamı boyunca itibar edip itibar görmeden ölenlerin cenaze ilanları da itibar görmez. Bilmem ne falancanın yakını denilmeden mahalle sakinlerinden falancanın kızı, oğlu yada her nesiyse sadece o söylenir. Ya kimsesi yok garibanın tekidir yada varsa da yakınları kodaman dediğimiz türden değildir.
Zenginin, çevresinde isim yapmış kişilerin her merasimi en janjanlısından olur. Cenaze ilanları bile… İlanı okuyan okumaktan bıkmaz bizler de acaba sonu ne zaman gelecek diye sabrettiğimiz kadarını dinleriz. Eğer hava soğuksa daha ilanın yarısında daha fazla üşümeden açılan kapılar, pencereler tek tek kapanır “Allah rahmet etsin” mırıltıları arasında… Ne bitmez sülalesi varmış mübareğin… Ölen yakınları onlar için bir rant oluyor, reklâmları yapılıyor çaktırılmadan. Beyinlerde ölenin adı değil de yakınlarının adı kazılıyor. ” Komşu kim ölmüş yine” diye seslenene bizlerde sayarız belediye anonsu gibi sorana. Bilmem şunun anası, şunun babası diye… Belki de ölmeden önce o isimleri sayılanların hiçbirisinden rahmet görmemiştir rahmetli, Allah’ın rahmetine kavuşana kadar kim bilir…
Ben sadece Babamın Kızıyım. Öldüğümde Sadece Babasının Kızı olarak öleceğim. Çünkü bizim sülalenin Kodamanları çoktan Hakkın rahmetine kavuştu. Kim bilebilir zaman neler getirir, neler götürür. Belki de bu dünyada kepeğim bitmeden bende bir Kodaman olur çıkarım belli mi olur? Her ne olursa olsun ben annemin, babamın kızıyım. İstemem öyle janjanlı cenaze ilanları. Olacaksa ahirette mekanımın en janjanlısını dilerim Allahtan… Bazı kodaman tayfasındaki gibi cenazemde alkış sesleri değil Kuran sesleri duymak isterim. Tabutumun üstüne rengarenk çiçekler değil, rahmetli annemin büyüklerinin hacılıktan getirdikleri üstünde cami deseni olan ipekli yazmayı getirsinler. Bırakın çiçekler dalında kalsın. Getirmek isteyen mezarıma diksin en sevdiğim mis kokulu çiçekleri, gülleri…
Nasıl yaşarsak yaşayalım vefatımızdan sonrasını güzel etsin Rabbim. Allah herkese hayırlı yaşam, hayırlı ölüm ve ahiretin güzelini nasip etsin.
Alın isteyenler janjanlı yaşantılar, janjanlı ölümler sizin olsun.
Fani dünyaya adımızı altın harflerle yazdıramadıysak gümüşten, bakırdan hatta tebeşirle yazsınlar bizden sonra… Bizim altınımız da tozumuzda mütevazi yaşantımız. Ne altın ne tozu olsa da bozmaz insanlığımızı…
Bana Bir Gönülde Yazılı Olmak Yeter diyenlere sevgilerimle…
Ayşe YILMAZ
DOĞA(L)CA
ay@yerelyonetim.net