Dayanışma ya da yardımlaşmak: toplum fertlerinin, kişilerin ortak çıkarlarının sağlanması ve bütünlüğün korunması için karşılıklı olarak birbirlerine bağlılık göstermeleridir. İnsanların birbirine dayanıp çeşitli alanlarda yardımlaşarak birbirini tamamlamaları gereklidir.
Sosyal dayanışma, çalışma güç ve kudretinde olmayan ya da çalışmakla ihtiyaçlarını tamamen karşılayamayan fakir ve yetimlerin, muhtaç ve düşkünlerin temel ihtiyaçlarının toplum tarafından karşılanması son derece önemlidir.
Sosyal dayanışma; toplumdaki her bir ferdin, kendi üzerinde topluma karşı yerine getirilmesi gerekli olan bir takım görev ve sorumluluklarının olduğunu bilmesi, hissetmesi ve bu uğurda üzerine düşen görevi yapması demektir.
Bu konudaki ihmal ve kusurlar insanlık binasının çöküşüyle sonuçlanır ki, bundan o toplumun bütün fertleri zarar görürler.
Yaşadığımız toplum içinde fakiriyle, zenginiyle, yetim ve yoksuluyla bütün insanlarla iletişim kurmamız, özellikle yardıma muhtaç olan yetim, yoksul ve kimsesizlere yardım etmemiz, inancımızın gereğidir.
Günümüzün en önemli sorunu, her türlü imkana sahip olduğu halde insanın gittikçe yalnızlaşmasıdır. Yalnızlaşmak, milyonlarca insanın içinde yapa yalnız kalmaktır. Yalnızlaşmak, çevreye duyarsızlaşmak, kardeşinin derdiyle hemhal olamamaktır.
Yalnızlaşmak, mahrumiyet ve yoksullaşmaktır. Asıl yoksulluk da, maddi imkanlardan değil, sıcacık dostluklardan yoksun kalmaktır. Bencillik, bireysellik, dünyevileşme ve nemelazımcılık gibi olumsuzluklar insanoğlunu adeta esir almış durumdadır.
Bu olumsuzluklar, insanı yalnızlaştırmış ve ona büyük kayıplar, yaşatmıştır. Çağımızın en büyük kaybı, pek çok insanın hazzı peşinde koşarken, yaratılış hikmetini ve gayesini, hayatın gerçek anlamını unutmasıdır.
Peygamberimiz (sav)efendimiz bir hadisinde; “ İşaret ve orta parmağını işaret ederek gerek kendisine gerekse başkasına ait her hangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben cennette işte böyle yan yanayız” (olacağım) diye buyurmuştur. Yetim, yoksul ve kimsesize yardım edene, Allah da yardım eder.
Bunların yüzlerini güldürenin, Yüce Yaratan da yüzlerini güldürür.
Yetim, yoksul ve kimsesizlerin korunması, kendilerine her yönüyle rehberlik edilmesi, geleceklerine güvenle bakmalarının sağlanması, ihtiyaçlarının karşılanması, kulluk görevidir.
Yüce Allah, Kur’an- Kerimde şöyle buyurmaktadır.” Haksızlıkla yetim mallarını yiyenler, hiç şüphesiz karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir( Nisa,25.) Yetimlerin mallarını rızalarının dışında kullanmak, mallarına zarar vermek, haklarını zamanında vermemek Allah’ın haram kıldığı işlerdir. Bu haller içinde olanların büyük günah işlediklerini ayetlerin mealinden anlıyoruz.
Yaratılanı Yaratandan ötürü hoş gören bir dinin müntesipleri olan Müslümanlar ancak, Yaratıcının kendileri için hoş gördüğü şeyleri yapmakla “iyi insan” olabileceklerinin bilincindedirler. “İyilik” ve “kötülük”, insan için anlamlı olan ve etkilerini bu varlık âleminde gösteren iki kavramdır.
Kur’an’ın ifadesiyle, “iyilik yapan kendi lehine, kötülük yapan kendi aleyhine” (Fussılet, 46) davranmış olur. Yaptığı iyilikle Allah’a fayda sağlayabilecek, kötülükle de zarar verebilecek kimse yoktur. Onun için, “iyi söz ve güzel iş O’nun katına yükselecek” (Fâtır,10)
Yardımlaşma, yoksula, muhtaca destek olma konusundaki ayetlerin ve ilgili Peygamber (sav) tavsiyelerin çokluğu dikkate alınırsa İslâm’ın bir yardımlaşma ve dayanışma dini olduğunu söylemek mümkündür.
Toplum halinde yaşayan, farklı kabiliyet ve becerilere sahip, sağlık açısından, maddî-manevî imkânlar bakımından eşit olmayan insanları asgari hayat standardında birleştirmek ancak toplumsal dayanışmayla mümkündür.
Günümüzde, büyük ölçüde devletlerin üstlendiği bu görev İslâm’ın geldiği dönemde daha çok toplumsal bir sorumluluk kabul edildiği için Müslüman bireyler bu konuda teşvik edilmiş, hatta bu tür görevler dinî bir vecibe olarak kabul edilmiştir.