Hayatının merkezine neyi alıyorsan osun sen… Zira hayatının merkezinde ne varsa çevreyi belirleyen de odur… Çevreden merkeze doğru ‘belirlenmez’ insan, belki ‘etkilenebilir’…
Evrenin merkezi dünya, dünyanın merkezi insan, insanın merkezi ise adeta bütün âlemlerin manevi haritası olan kalptir…
Aklı o haritanın içinde bil, sakın ayırma… Kalbin merkezinde duyguların, arzuların, sezgilerin, eğilimlerin, niyetlerin, çıplak halde düşüncelerin bulunur… Seni çepeçevre kuşatan nefsinin, Ruh ve diğer manevi cihazlar karşısındaki konumuna göre, güçlü veya zayıf oluşuna göre, iradenin dirayeti oranında, kalpte bulunanlar sırtına elbiseler giyinerek meydana çıkar, hal ve harekete dönüşür…
Hayat bir hakikattir… Hakikate adanmış bir hayat, Hayat’ı hakkıyla bilebilir… Hayat, hayalin hayal olduğunun idrakiyle hakikat’i ifşa eder ve kişi hayali bildikçe hakikat’i bilebilir, ancak o vakit ‘ben Hakikatim’ diyebilir… Hayat ancak tersinden bilinebilir, insan ancak kendinde olmayanların farkına varmakla Varolabilir… ‘Gücüm yok’ diyebiliyorsan, Güç’ü bilirsin, kendine dayanmadığın oranda Kale’nin duvarına yaslanırsın… Kendine tutunmadığın oranda Göğün İp’ine tutunabilirsin… Hayat’ı sadece gövdenin, tenin hayatı bilmen ne kötü… Hayat’ın mertebeleri var, rütbeleri var… Maddenin duvarına, kirli bir camın kirine takılmayıp ötesine bakan biri gibi baksan nice hayat katmanları göreceksin… Merkez’ine neyi alıyorsan Hayat odur. Ne ile teselli oluyorsan senin hayatın odur.
Yem ile teselli oluyorsan serçe, leş ile teselli oluyorsan akbaba, padişahın kolu ile teselli oluyorsan Göklerin Doğanı sensin… Merkez olmadan bir daire çizemezsin… Her noktayı merkez kılmaya çalışan bir pergel karman çorman helezonlar, hezeyanlar çizer… Bir Kâbe’n yoksa, gördüğün her kara taşa secde edersin… Gözünün karasını akından küçük görürsen, dürbüne tersinden bakan kişisin hüznüyle her şeyi kendinden uzak, soğuk, donuk, anlamsız ve küçük görürsün…
Kendini âlemin merkezi bilen Merkez Efendi, ayağının bastığı yeri evrenin merkezi sayan Hoca Nasreddin, el ele verip eşyanın taşrasından, şimdi ve burada sına seyahat ediyorlardı… Bilesin… Bilmediğini bilesin… Melekler gibi diyesin: Sübhaneke la ilmelena, illa maallemtena, inneke entel alimu’l- hakim…
diyor Yusuf Özkan Özburun…
sizce kalp mi öndedir yoksa akıl mı_?!?