Kimi insanlar, yazarlar rahatlıkla kullanabilirler. Ancak ben haddimi bilirim. Kolay kolay kullanmadığım sözcükler, adet etmediğim ithamlar var. Bu sebeple avfola.
Kimse kusura bakmasın;
Bugünkü yazımı çok da teknik ve entelektüel yazacak değilim.
İlkokulu 2. sınıftan terk eden veya ilk mektebi dışarıda bitiren de söyleyeceklerimi rahatlıkla anlayabilsin istiyorum. Anlayabilsin ki maksat eksiksiz hâsıl ola.
Bilen bilir;
Kimiz?
Ne’ciyiz?
Ne’ceyiz?
Neyin peşindeyiz?
Bilen bilir, bilmeyenler de lütfen mazur görsünler.
On yıllardır bu ülkeyi babalarının çiftliği gibi görenler “her kesimden insanımızı” inim inim inlettiler. İşin garip tarafı inlettiği kesimlerin kahir ekseriyetini de yaptıklar zulmü baş göz üstüne kabul etmeye ikna ettiler.
Çocuklarımızı öldürdüler; gencecik, bıyıkları henüz terlemiş.
Çocuklarımızı ölüme sevk edenler;
Bunun gerekliliğine bizi öylesine inandırmışlardı ki adeta “ülke kan gölü olacaksa olsun” deme noktasına gelmiştik.
Bunu söylerken bir tarafı değil, bu anlayışla hareket eden bütün tarafları kastediyorum.
İnsanın yeryüzünün en değerli, en dokunulmaz varlığı olması bile yaşaması için yeterli görülmedi. Birileri bizleri, hayatımızı kendilerine siper kılmıştı. Hepimiz onların düzenlerine karşılık birer rehineydik. Bizler gerektiğinde o birilerinin bekası için öldürülmeliydik. Konuşarak çözebileceklerimizi ölüm kusan silahlara havale ettiler. Susturucu vazifesi gören cenazeler yeni cenazelere gerekçe kılındı.
Bizim inancımız “Bir insanın ölümü, bütün insanlığın ölümü gibidir” demişken bizler öldürmelere doymadık, dahasını istedik.
Neydi anlaşamadığımız?
Neyi bölüşemiyorduk?
Neyi konuşup da çözemedik?
Hayır,
Birileri bizleri birbirimize kırdırmak istedi ve biz de bunu benimsedik;
Neden?
Niçin?
PKK ne için dağda? Bunu gerektiren ne vardı? Varsa bir sorun ki vardır başka çözüm yolu yok mu diye sormadık. Sormamanın cezası olarak da gençlerimizi ölüme gönderdik. Annelerinin ciğer dağlayan ağıtları da sizi durdurmadı.
Dağda verilen görevi yerine getiren 19–20 yaşlarındaki Anadolu gencinin (askerin) suçu ne diye düşünmedik, öldürmeler benim derdime derman olmaz demedik.
Keza aynı gerekçeleri öne sürüp PKK saflarına katılmış 14 yaşlarındaki çocuğu 27 yıl boyunca öldürürken “bu çocukların öldürülmesiyle şiddet bitmez” demediler.
Onlar için kan lazımdı, bizi diz üstü tutmak isteyenler için kanımız lazımdı. Sevr’cilere, işgalcilere…
Öldürttükleri çocukların annelerinin, babalarının, kardeşlerinin eşlerinin, yetimlerinin acısını hissetmediler.
Gözlerinden düşen bir damlanın dünyalarını nasıl yakıp kavurduğunu biz de görmedik.
Ama artık yeter!
Bu halk artık şehit cenazesi istemiyor. Çocuklarının yaşamalarını, onlarla dünya muratlarını gerçekleştirmek istiyor.
Sormadık, “bir değil, yüz değil bin değil; keza bir gün değil, yüz gün değil, bin gün değil…” Neden? Ne zamana kadar diye hesap sormadık.
Geldiğimiz nokta, bütün olan bitene rağmen artık çocuklarımızın kanının akmayacağı noktasıdır. Devletin ÖCALAN’la anlaştığını bizzat ÖCALAN dile getirmiştir. Daha önceleri yarım santim yeri daraldığı için verdiği beyanatlarıyla ülkeyi birbirine katabilen ÖCALAN şimdi çözüme çok yakın olduğunu ısrarla dile getirmektedir. Hepimiz buna sevinmeliyiz. Gelinen sürecin zedelenmemesi için herkes azami gayret göstermelidir.
Bundan böyle ülke evlatlarının ölmemesi için çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız.
Bizler tekrar aynı kanlı sürece razı olur isek yalnız kendimize değil, bizden sonrakiler içinde dünyada cehennemi hazırlarız.
Bunun adı da ihanettir.
Bu sebeple bugüne kadar hiçbir şekilde kimse için kullanmadığım “hain” ve “ihanet” sözcüğünü (sessiz kalırsak) bizler için kullanmak zorundayım;
Her kim ki bundan böyle çocuklarımızın kanını akıtır ise bu halka ihanet olur ve haindir.
Buna sessiz kalanlar da…