Türkiyede artık cerahat-kanser şekline dönüşen hukuki sorunlar gündeme geldiği zaman hukukçuların en temel mazereti 2 tanedir, bunları ileri sürerler hemen;
1- Dosya sayısı çok fazladır, okumaya zaman yoktur
2- Hakim sayısı yetersizdir,
Düşünülmez ki 10.000 yeni hakim de göreve başlasa sanki davalar hızla sonuca götürülecek, dosyalar hızla eritilecek!
Hukuk sisteminin, baştan aşağı sakat olduğu gizlenir.
TÜRK HUKUKUNUN OSMANLIDAN BERİ 2 Lİ BİR TEMEL AYIRIM YAPTIĞI, DİKEY (DEVLETE KARŞI İŞLENEN POLİTİK SUÇLAR) HUKUKTA ÇOK SERT VE ACIMASIZ DAVRANIRKEN,
YATAY (SİVİL, VATANDAŞLARIN BİRBİRİNE KARŞI İŞLETDİĞİ SUÇLAR) KONUSUNDA ÇOK LAKAYT, SAVSAKLAYICI DAVRANDIĞI, MAHKEMEYİ BİTİRMEK -VE SUÇLUYA CEZA VERMEKTEN ADETA ÖDÜ KOPTUĞU HUSUSU DİKKATE ALINMAZ
Hukukta tüm dünyada en zor konu, sanığın suçu işleyip işlemediğinin, iştirak payının ve şeklinin tespitidir.
Mahkemeler adaleti doğru uygulayabilmek için bu konuda zaman harcarlar.
Ancak suçu işleyenin belli, ispat edilmiş olduğu durumlarda artık karar aşamasına geçilmiş demektir, adalet bu aşamadan sonra hızlı işler.
Neticede tüm makul hukuk sistemine sahip ülkelerde suçun cezası bellidir. Hakim hemen takdir eder ve uygular.
Ancak Türkiye’de durum çok ilginçtir.
Türk mahkemelerinin performansının ne olduğunu ölçmenin en tipik örneklerini suçüstü durumlarında aramak gerekir.
Eğer konu sadece hakim yetersizliği ve dosya birikimi olsaydı, en azından somut suçlarda açılan davaların hızla görülüp aradan çıkarılması gerekirdi.
Gerçek tersinedir!
Düşünün, adam 6 kişiyi öldürmüş.!
Üstelik bunları bir sürü tanığın önünde yapmış.!
Karakteri geçmişi belli. Geçmişte de benzer bir sürü saldırı, darp yapmış.
Mahkemede çıkınca daha dört kişiyi vuracağını söylüyor.!
Yani işlediği suçların ağırlığında, bu suçları işlediğinde hiç tereddüt yok.
Üstelik kabul de ediyor, bir de çıkınca da tekrar bu suçları işlemeye devam edeceğini söylüyor.
Tipik bir pskopat seri katil.
Bu tip yüzlerce dava var mahkemelerde, yargıtayda.
Her uygar hukuk devletinde, bu tip davalar çok kısa sürer ve verilecek karar da bellidir. Ya en ağır ceza, ya da ömür boyu akıl hastahanesi.
Peki Türkiyede ne oluyor?
Suç somut, suçlu somut, deliller somut, hiç aksi iddia yok!
Adamın davası gene de yıllarca sürüyor, tutuklu olaral yargılanıyor, bir türlü maahkum edilmiyor, hatta neticede zaman aşımından dışarı bırakılıyor.!
Bu rezalete, vicdanları kanatan adalet katline de dava dosyalarının çokluğu mazeret gösteriliyor!
İyi bir hukuk düzeni çok fazla dava dosyasını karara bağlayan sistem demek değildir.!
İyi bir hukuk düzeninde her şeyden önce mahkemeye çok dava dosyası gelmez.
Çünkü yasalar açık, adil, etkin cezalar caydırıcı, somut ve hemen uygulanabilir olduğu için o ülke yurttaşlarında hukuka riayet bilinci çok gelişir, insanlar suç işlemekten ve cezasından korktukları için az suç işlenir, az olay mahkemeye intikal eder.
Mahkemelere çok dosya gelmesi, bizzat ülkedeki hukukun ve mahkemelerin aczinin bir göstergesidir.
Türkiye de Yasa maddelerinin belirsizliği, cezaların belirsizliği, mahkemelerin gereksiz yere çok uzatılabilmesine olanak sağlayan berbat mevzuat ve hakim anlayışı bunda en önemli sebeptir.
Örneğin: Kolayca yalan şahit gösterilebilmesi, sanık ve tanıkların çapraz sorgulamaya alınmayıp her celsede yeni ifade vermesine göz yumulması vs.
Hakimlerin suç somut olmasına karşılık gereksiz ve anlamsız yere özel sübjektif durumları dikkate almaları sonucu ayni suça her mahkemeden farklı karar çıkar ve çok ağır suçlara komik cezalar takdir edilir!
Örneğin; sanığın tahrik oldum, alındım, ağırıma gitti, pişman oldum vb. abuk sabuk mazeretleri batı hukukunda gayriciddi bulunur ve hafifletici neden olarak asla dikkate alınmaz. Türkiye de “anama sövdü onun için vurdum” gibi artık milli gelenek halini almış abuk mazeretlerin arkasına sığınan sanığa, hakim “sen de onun anasına sövseydin vurmak ne demek oluyor” deyip çıkmaz, hemen cezayı hafifletir!
DEMOKRATİK ÜLKELERDE ALINMA FİZİKİ ŞİDDET SEBEBİ, MAZERETİ OLARAK ASLA KABUL EDİLMEZ. FEODAL, ARKAİK TOPLUMLARIN HUKUK DÜZENLERİNDE CEZA İNDİRİM SEBEBİ KABUL EDİLİR. TÜRKİYEDE DE EDİLİR! ONUNİÇİN CİNAYET VE DARP BİZDE TEŞVİK EDİLİR !
“Kader mahkumu” gibi ülkemize mahsus moron bir anlayış, sadece halkta değil, hukuk adamlarında ve politikacılarda da vardır. Suçun mağduru değil, faili kader mahkumu kabul edilir!
Bu kader her kimse, sanığa suçu hep o işlettirir!
Sanık, aslında melek gibi masumdur! Sanığa suçu işleten, freni bozuk araba ile saatte 180 km ile kalabalığın üzerine araba sürdürten hep o sanıktır!
Böyle arkaik, trajikomik anlayışların hakim olduğu, mağdura değil faile merhamet eden bir hukuk sisteminde vatandaşların kolayca suç işlemesi her ihtilafı da mahkemeye taşımaları kaçınılmaz sonuçtur.
Vatandaş, suçun yapanın yanına kar kaldığını, mahkemelerin ve mevzuatın her türlü oyalamayı adeta teşvik ettiğini, eskaza mahkeme ceza verse, ki çok zor, Türk mahkemeleri ceza vermeyi sevmez aslında, çok uzun yargılayarak işkence eder!
Politikacıların genel aflarla imdada yetiştiğini çok iyi anladığı için, kızdığını dövmekte, daha kızdığını şişlemekte, daha kızdığını ailesi ile kurşuna dizmekte, borcunu ödememekte, rahatlıkla kaçak kat çıkmaktadır!
Tüm bu durumlar varken, yargıtayımızın sorunlara yaptığı “çok yaratıcı!” açıklama, dosya sayısının fazla olmasıdır!
Peki neden dosya sayısı bu kadar fazla? Kimse adaletten korkmuyor mu? Sorusunu iktidarı muhalefeti, yalakası, yalaka olmayanı kimse sormamaktadır.!
12 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN BİLE 2 DAKİKADA ANLADIĞI BİR DURUMU MAHKEMELERİMİZİN 20 YILDA ANLAYAMAMASI NEYİN GÖSTERGESİDİR ?
ADALET, BU ÜLKEYE ÇOK YABANCI BİR KAVRAM MAALESEF.YURT DIŞINDAN ANTRENÖR, FUTBOLCU GETİRİLECEĞİNE BENCE HAKİM GETİRİLMELİ!