Kâinatı hassas bir denge- terazi üzerine yaratan, kâinat ve içindekilerin dengesini koruma görevini insanoğluna veren Rabbimiz, Yüce Kitabında buyuruyor ki : “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”(Rum Suresi)
Şüphesiz ki: Yüce Rabbimiz kusursuz bir kâinat yaratmıştır. Kainatın muhteşemliği göz alıcı ve akıllara durgunluk verecek vaziyettedir. Uçsuz bucaksız bu kâinatta dünyayı, kulları için en güzel bir şekilde var etmiş; onun imar ve ihyasını, cennetten yeryüzüne indirdiği ve halifesi kıldığı biz Âdemoğluna emanet etmiştir.
Eşref-i mahluk olarak yaratmış olduğu bizlere de sorumluluk yüklemiş, çevremize muhabbet ve merhamet beslemeyi, onu koruyup gözetmeyi emretmiştir. Bizler her alanda olduğu gibi doğal kaynakların kullanımında da aç gözlükle ve israfla davranmış, yaşadığımız çevremize zarar vermişiz; vermeye de devam ediyoruz.
Yüce Allah’ın yarattığı kâinatı okuma ve anlamada en güzel rehber Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’dir. Onun tabiata bakışı ibret, hikmet, rahmet ve tefekkür merkezlidir. Allah Resûlü (s.a.s), Mekke’de ve Medine’de “Harem Bölgesi” ilan etmiş, bir bakıma doğal koruma alanları oluşturmuştur.
Akıp giden nehirden abdest alırken dahi Peygamber efendimiz suyun israf edilmemesini emrederek suya vefasını göstermiştir. “Uhud bizi sever, biz de onu severiz.” diyerek dağa muhabbetini izhar etmiştir. “Kıyamet kopuyor olsa dahi elinizdeki fidanı dikin.” buyurarak tabiata karşı sorumluluğumuzu hatırlatmıştır. “Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah’tan korkun.” uyarısıyla mümine yakışanın bütün canlılara merhamet olduğunu beyan buyurmuştur.
İnsanoğlu olarak bizler maalesef kendisine emanet edilen bu dünyanın kıymetini bilemediğimiz gibi doğanın dengesini de bozmaya başladık. Bilinçsizce ve hoyratça çevreyi kullanıyor, kirletiyor ve tahrif ediyoruz. İsraf ve savurganlıkla her türlü nimeti sınırsız bir şekilde tüketiyoruz.
Bugün devasa boyutlara ulaşan çevre sorunlarına maruz kaldık. Temiz havamız kirlenmeye başladı, nefesimize nefes katan ormanlarımızı yangın ve yıkımlarla yok ediliyor, sadık yârimiz dediğimiz ve nimeti ile doyduğumuz kara toprak çöle dönüyor; hayat pınarımız sular kuruyor. Denizlerimizin ve okyanuslarımızın düzeni altüst oluyor. Can taşıyan nice canlı yok olup gidiyor. Hâsılı dünyamızın dengesi her geçen gün daha da bozuluyor.
Dünyamızın dengesi insan eliyle bozuldu… Bugün bize düşen İslam’ın insanlığa takdim ettiği çevre ahlakını yeniden kazanmaktır. Dünyanın sahibi değil, emanetçisi olduğumuzu unutmamaktır.
Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu hassas dengeyi bozmamak, İsraf ve açgözlülük hastalığından kurtulmak, kaynakları ölçülü kullanmaktır.
Bir lokma ekmeği, bir damla suyu dahi heba etmemektir. Piknik ve mesire alanlarında daha bir duyarlı davranmak, çevreyi gözü gibi korumaktır. Arkamızda yaşanabilir bir dünya bırakmak için sorumlu davranmaktır. Unutmayalım ki çevreyle ilgili hassasiyet, Rabbimizin emanetine hakkıyla riayet ve gelecek nesillerin hakkını teslim etmektir.(Kaynak Diyanet Hutbeleri)