Bu meselede ahkâm kesmek sana mı kaldı diyenler çıkabilir.
Aziz memleketimin müstesna kurumu Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çaycısından imamına, imamından müftüsüne kadar ne kadar muhterem zat varsa hepsi ballı börekli kurumlara müdür, genel müdür olarak transfer olunca ne yazık ki ortaya çıkan fetva boşluğunu doldurmak benim gibi bir beynamaza düştü. Benim fetvama itirazı olan bana kızmasın Alo Fetva Hattı’nı arayarak Diyanet’e müracaat etsin…
Neyse, fetvamın detaylarına geleyim;
2000’den bu
yana milli gelirinin yaklaşık olarak 5 kat arttığı söylenen ülkemizde ne yazık ki temel beslenme ürünü olan kırmızı et tüketimi Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkanı Fazlı Yalçındağ’ın açıklamalarına göre hızla düşerek 12 kg civarına inmiştir. Sağlıklı beslenme için günlük tüketilmesi gereken kırmızı et miktarı 100–150 gram (yıllık 35–50 kg arası) iken kırmızı et tüketimi ABD’de 115 kg, Avrupa ülkelerinde 65 kg civarındadır. Beyaz ette de durum benzer şekildedir.
Ülkemizde et tüketiminin bu kadar düşük seyretmesinin temel nedeni toplumun geniş bir kesiminin asgari geçim düzeyinin altındaki standartlarda yaşıyor olmasıdır. Açlık sınırının 1.000 TL, yoksulluk sınırının 2.600 TL civarında olduğu ülkemizde ne yazık ki milyonlarca insan bu sınırların altında yaşamakta, yoksulun da yoksulu konumundadır.
Yoksulluğun yanında son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikaları hayvancılık sektörünü durma noktasına getirmiş, bir kaç yıldır aşırı dalgalanan kırmızı et fiyatlarını kontrol etmek için kesimlik hayvan üretimi artırılamayınca en sonunda “bu da oldu” dedirtecek cinsten bir olay olarak, devlet tarafından canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı gerçekleştirilmiştir.
Konunun bu yönünü daha fazla açıklamaya çalışmak sadece istatistiki kalabalık olacaktır. Konu oldukça nettir, ülkemizde zaten yetersiz olan kırmızı et tüketimi yanlış uygulanan hayvancılık ve tarım politikaları yüzünden daha da düşmüş, yükselen et fiyatları özellikle dar gelirli kesimi bu önemli gıda maddesinden tamamıyla mahrum bırakmıştır.
Yoksulluğun önemli bir açmaz olduğu ülkemizde dinsel kaynaklı bir gelenek, yoksul kesimlerin bu kıymetli gıda maddesine ulaşmasında önemli bir işlev görmektedir. O gelenek de yüce dinimiz İslam’ın, müminlerin dayanışmasını ve varlıklı olanların yoksul olanları gözetmesini esas alan “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturuna hayat veren Kurban Bayramı’dır. Bu bayram sayesinde etin varlığından sadece kelime olarak haberdar olan birçok yoksul; sofrasında et görmekte, sofrası gerçek anlamda bayram etmektedir. Buruk bir sevinçle de olsa tüm haneler şenlenmektedir.
Kurban Bayramı’nın sosyal hayatımızdaki yerini anlatmaya gerek yok. Ancak kurban kesmenin dini bir gereklilik ve ritüel olmaktan çıkarılıp bir görgüsüzlük ve şaşaaya dönüştürülmesi üzerine birkaç söz gerekmektedir.
İslam’ın 5 şartını, İman’ın 6 şartını (bu konu biraz tartışmalıdır), 32 farzı, 54 farzı ve daha bir çok küçüklü büyüklü ilahi emri sürekli pas geçen Müslüman kardeşlerimiz, nedense iş dinimizin vaciplerinden birisi olan kurban kesmeye gelince aslan kesilmekteler.
Yani durum o kadar vahimdir ki müminliği topyekun ıskalayan tüm memleket ahalisi, sorduğunuz zaman katıksız bir Müslüman olarak arz-ı endam eder. Ama nedense aslolanın mümin olmak olduğu kimsenin aklına gelmez.
İslam, tüm insanlığa gelmiş olmasına karşın herkesten önce altta kalanların dinidir. İnsan doğasının “altta kalanın canı çıksın” dediği bir dünyada İslam dininin gerçekten de sarsıcı emirleri vardır. Bu yüzdendir ki tarihsel macerasına baktığımız zaman İslam dini en önce ezilen, sömürülen, yoksul insanlarca sahiplenilmiş, onun herkesi eşitleyen kuralları baş tacı edilmiştir.
İslam’ın insanın en derinine hitap eden bu emirleri ne yazık ki günümüz Müslümanlarınca göz ardı edilmektedir. Herkesin kendini birinci sınıf Müslüman saydığı bir toplumda bu emirlere hakkıyla riayet eden mümine çok az rastlanmaktadır. Ne hazindir ki nerdeyse tamamı Müslüman olan ülkemizde müminler, Müslümanların içinde küçücük bir azınlık olarak kalmaktadır. Geriye kalan kahir ekseriyet ise İslam dininin gösterişle ilgili olan kısmına sarılırken ortaya eğreti bir görgüsüzlük çıkmaktadır.
Bu öyle bir görgüsüzlük ve gösteriş ki; imkânı olmamasına, kurban ibadetini yerine getirme şartlarını karşılamamasına rağmen birçok vatandaşımız kurban kesmektedir. Ayrıca kesilen kurbanın eti vs. vacibin vecibesine uygun bir şekilde fakir fukaraya ve konu komşuya dağıtılmayıp buzdolaplarının derin dondurucularına tıka basa doldurulmaktadır. Aşağı yukarı hepimiz çevremizde nerdeyse bir yıl boyunca kendi kestiği kurbanın etini yiyen Müslüman kardeşlerimize rastlamışızdır. Güzel dinimizin gelenekselleşmiş, dinsel rollerinin yanında birçok sosyal işlevi üstlenmiş bu güzel ananevi ibadeti maalesef kendi kimliğinden uzaklaşarak bir gösteriş şölenine dönüşmüştür.
Ey Müslüman kardeşim,
Beyhude kurbanlık pazarlarını dolaşma, boşuna elini kana bulama. Hele sokak cadde dana tosun kovalayarak komik duruma hiç düşme. Hiç uğraşma, bu sene sana kurban kesmek düşmez. Bunca mümin kardeşin aç iken sana tok yatmak düşmez. Farz olan sadakanı vermeden vacip olan kurbanı kesmek düşmez.
Söz dinle Müslüman kardeşim,
Memleketin işsizlikten kırıldığı, kesecek kurbanlık hayvanın kalmadığı bir memlekette kurban kesmekten daha önemli ibadetler var. Sevaba ihtiyacın varsa azıcık sağına soluna bak. Bir bak, bak gör ne kadar ihtiyaç sahibi göreceksin.
Boşuna debelenme Müslüman kardeşim,
Bunca işsizden bihaberken, yoksulu görmezken, onlarca farz ibadeti kenarda dururken sırf fiyakam bozulmasın diye kurban kesmeye yeltenen senin gibi bir müslümanın kestiği bu kurbanın eti yenmez…
Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.
Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.
Yayın Kurulu
Kent Akademisi Dergisi
Ayın Kitabı
Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,
Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.