Türkiye’yi sadece Türkiye sınırlarından ibaret gören bazı kesimler “Bizim Afrin’de ne işimiz var?” dese de Afrin bizim için Türkiye’nin herhangi bir şehrinden farksızdır. Çünkü Afrin sınırlarımızın tapusu hükmündedir. Orada huzur, sükûn ve güvenlik sağlanamazsa Hatay’da, Gaziantep’te, Kilis’te ve Şanlıurfa’da da huzur sağlanamaz. Afrin’deki huzursuzluğun da huzurun da bizimle yakından ilgisi vardır. Suriye bizim köklü bağlarımızın olduğu kadim bir coğrafyadır. Bunun böyle bilinmesi ve buna uygun hareket edilmesi gerekir.
Türkiye’nin Afrin’de oluşunu mantıksız bulanlar, binlerce kilometre uzaktan gelerek bu toprakları karıştıran ve adeta kan gölüne çeviren ABD’nin varlığını ne yazık ki sorgulamıyorlar. Öte yandan Suriye’yle hiçbir sınırı olmayan Rusya’nın buradaki varlığını normal görüyorlar. Başta Fransa olmak üzere, birçok Batılı devletin burada oluşunu yadırgamıyorlar. Oysa Afrin bizim bir adım ötemizde yer alıyor. Hatay ve Kilis ile sınırı olan Afrin, sınırdan çıplak gözle bile görebilecek kadar bize yakın bir şehir. Afrin’de patlayan bombanın acısı bizim de yüreklerimizi yakıyor. Türkiye’nin sınırlarını güvence altına alma hakkını görmezden gelenlerin akla mantığa sığmayan hezeyanlarına şaşmamak mümkün değil. Gerçi bunların birer uydu, başka bir tabirle sahibinin sesi olduğunu anlamak zor değil.
Afrin’de uzun zamandan beri Türkiye’nin ve dünyanın gözü önünde çirkin ve alçakça bir oyun oynanmaya çalışıldı. PKK’nın uzantısı olan YPG marifetiyle ve ABD desteğiyle bir uydu devlet kurulmaya çalışıldı. Bunun için de ABD beş bin tır dolusu ağır silahı YPG’ye servis etti. Fakat Türkiye gerçeği çabuk gördü ve her şeye rağmen gereğini yaptı.
Biz Afrin’e sınırlarımızı genişletmek ve işgal için girmedik. Devlet büyüklerimizin sürekli söylediği gibi “Komşularımızın topraklarında asla gözümüz yoktur.” Bizler Osmanlı’nın torunları olarak o yetim coğrafyaya barış ve özgürlük götürmek için gittik. Çünkü orada bir zulüm yaşanıyordu. Zulüm görenler bizim kardeşlerimizdi. İnsanlar topraklarından uzakta yaşamaya mahkûm edilmişti. İnsanların ellerinde ne varsa zorbalıkla talan ediliyordu. YPG’li işgalciler 2012 yılından beri Afrin’i sömürmekteydi. Orada huzur ve sükûn ortamı tamamen kaybolmuştu. Onların bu hâlini görmezden gelemezdik.
Biz Türkiye olarak bir dünya devleti olan Osmanlı’nın mirasçılarıyız. Suriye vaktiyle bizim bir eyaletimizdi. Orada kardeşlerimiz var. Daha düne kadar bayramlarda, düğünlerde ve cenazelerde insanlarımız birbirine gidip gelmekteydi. Acılar ve sevinçler paylaşılmaktaydı. Onlar bizim kardeşlerimizdi. Bizler bu düşüncelerle Afrin’i kurtararak gerçek sahiplerine teslim ettik. Afrinliler askerimizi sevgi gösterileriyle karşıladılar.Tabir caizse askerlerimizi bağrına bastılar. Çünkü askerlerimiz, savaşın da bir ahlâkı olduğunu, olması gerektiğini ispatladılar. Sivillerin zarar görmemesi için olağanüstü bir titizlik gösterdiler. Bu yüzden Afrinliler Türkiye’ye minnet ve şükranlarını sunmak için kelime bulamıyorlar.
Tarih boyunca zaferden zafere koşan askerimiz Afrin’de büyük bir destan yazdı. Afrin’de 58 gün boyunca amansız bir mücadele verildi. O süre içerisinde bir sivilin burnu bile kanamadı. Şimdi Afrin, kendisine çok yakışan ve anasının ak sütü gibi helal olan özgürlüğün tadını çıkarıyor; yaralarını sarıyor. Darısı Menbiç’in ve diğer sınır şehirlerinin başına…
Biz asker bir milletiz. Kahraman askerlerimize tarih boyunca Hz. Muhammed(sav)’den esinlenerek “Mehmetçik” demişiz. Öte yandan cefakâr anneler çocuklarını askere uğurlarken onlardan süt hakkı olarak gazilik ve şehitlik isterler. Bizler zor zamanlarda kenetlenmeyi çok iyi beceririz. Bunu tarih boyunca defalarca göstermişiz. Afrin’de de milletçe kenetlendik. Afrin’de ve yurdun dört bir yanında vatan için canlarını feda eden şehitlerimize rahmet, kahraman gazilerimize de acil şifalar diliyorum. Sözlerimi Hüseyin Nihal Atsız’ın bir dörtlüğünü kahraman askerlerimize ithaf ederek tamamlamak istiyorum: “Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,/Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir./Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;/Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir”