FARKHUNDA 27 yaşında bir Afgan kadını, 19 Mart 2015 tarihinde bir cami önünde muska satan mollalara direnince, orada bulunanları da tahrik eden mollalar tarafından, taş ve sopalarla yerlerde sürüklendi.
Daha olmadı bir çatıdan aşağıya atıldı yakılarak can verdi, bu yaşananları gören halk daha da tahrik edilerek cesedini parçaladı. Farkhunda bir öğretmendi, sadece orada mollaların halka yaptıklarının din adına yanlış olduğunu, bunun adının cehaletin bir parçası olduğunu, dini duyguların bunu emretmediğini anlatmaya çalışmıştı.” Siz bir din adamıysanız insanlara bunları anlatmayın, insanların karanlıklara değil aydınlığa ihtiyacı var, Allah dinde bunları yasaklamıştır, dinde insana sevgi vardır linç etmek katletmek yoktur” dediği için vahşetin ortasında kalıp katledildi.
Farkhunda cehaletin kurbanı olduğu sırada ölmedi, hala gözlerinin kıpırdadığını ve bir şeyler söylemek istediğini görenler, mollaların cesaretlendirmesiyle daha da vahşice bir duyguyla onu bedenini parçaladılar. Sonrasında bir avuç korkusuz kadın, Farkhunda’nın parçalanan ölüsüne sahip çıktı, onu kimseye teslim etmedi.
Farkhunda’nın başına gelen bu vahşi olayın aynısı benim ülkemde yaşanmadı mı?
23. Aralık. 1930 Kubilay olayı, genç bir Türk subayı, Mollalar tarafından başı kör testereyle kesilmedi mi?
Şimdi yandaş kanallarda konuşan, yalan söyleyen,din temsilcileri, din tacirleri, din tüccarları, onların yaptıklarının. Mollaların yaptıklarından ne farkı var?
Özellikle Dinde kadının yerinin nerede durduğunun bile hala gösterilmediği bir din anlayışı. Türkiye de kadın özgür mü? Türkiye de kadının Farkhunda’nın yaşadıklarından ne farkı var?
Batı da kadın yaşama ve konuşma özgürlüğüne sahip. Bugün özde demokrasi olmayan, kabile demokrasisine mahkum ülkelere bakınca, kadının yaşadığı acının dinmesi mümkün mü?
Yokluk açlık ve sefaletten kaçan, ve daha iyi şartlarda insanca bir yaşam için umuda açılan yolda (Göç) yolculuğunda yaşananlarda kadın en başta değil mi?
Kadın umudun tükendiği yerde, kadın bu yolculukta ölümün içinde, son anda umuda yolculukta kocasının omuzuna başını koyarak onun can verdiğinden bile haberi olmayan kadın. Liverpool Echo nun dediği gibi ” kadının adını yazarken, silginin kalemden önce bittiğini gördüğünüzde, işte o anda kadının adı yok yazılamıyor demektir” Benim ülkem de kadının adı bugüne kadar yazılamadı yazılamıyor ve yazılamayacak. 16-17 yaşında zorla evlendirilen kızların tüm dünyasını biz daha o anda karartmıyor muyuz?
WORLD ECONOMİK FORUM GLOBAL GENDER GOP 2017-2018 raporunda, kadının yalnız bırakıldığı 144 ülke arasında Türkiye 131 sırada, sağlıkta kadına verilen hizmet yüzde 60, okuma yazma bilmeyen yüzde 94. (TUİK) Türkiye de kadın yüzde 40 mutsuz ve güvence altında değil, 2017-2018 arası 285 kadın dövülerek işkenceyle öldürüldü diyor. Özellikle eğitim alanında temelsiz ve değişen programlar, bu sistemin özellikle kadınlara yansıyan yanı ne yazık ki ortada. Bunun en acı sonuçlarını Avrupa da ALMANYA da görmek mümkün. Kadın burada özgür değil, okuma araştırma eğitim olanaklarından çok uzak, bunu aslında kendilerini Türk toplumunu temsil yetkisinde görenlerin yapmaları gerekmez mi? Ama 50-60 yıl içinde düşünemediklerine bakınca, sanırım onların da umurlarında değil. Oysa Almanya da her geçen gün hayat şartlarının daha da zorlaştığını bunu görmeleri gerek. Yabancı düşmanlığı, ve en önemlisi de hala kültürel paylaşımın sağlanamamış olması. Burada değişim ve saygınlık istiyorsak öncelikle bunu kadına vereceğimiz değerle başarmalıyız. Kadın okumalı araştırmalı eğitilmeli. Kadın da olsa işçinin bir vatanı yoktur, ama yaşadığı yer nefes aldığı gözlerini açarken acılar içinde kalsa da özlediği vatanı kaldığı yaşadığı yerdir.
Bunları yazarken düşündüm, 8 Mart’ın Dünya kadınlar günü, ya da Dünya emekçi kadınlar günü diye kutlanırken, kendilerine insanca bir yaşam için özgürlük isteyen ,40 bin dokuma işçisi, ve sonrasında 129 kadının diri diri hunharca yakılarak katlediği Mart ayında. Farkhunda’nın da kaderi aynı değil mi? İnsan haklarının temelinde insana sevginin, saygının, özgürlüğün, huzur dolu bir hayatın güvencesi vardır. Ama bunun içinde kadınlara gösterilmesi gereken hakların, ekonomik, siyasal ve sosyal garantisinin daha önce sağlanması yazar. Birleşmiş Milletler tarafından 1921 de kutlanmaya başlanan Dünya kadınlar günü, aslında hala dünya kadınlarının çözümlenmeyi bekleyen sorunlarıyla bir günde yaşanır ve biter. 8 Mart Uluslararası Dünya emekçi kadınlar günü. Dilerim gelecek yıllarda, tüm haklarına kavuşmuş olarak daha mutlu kutlanır. Bütün kadınlarımızın ellerinden öpüyorum.
Prof. Dr. Levent SEÇER