1987-88 eğitim öğretim yılı, Samsun Bafra İlyaslı Köyü Orta Okulu 2. Sınıf öğrencisiyim.
Din kültürü dersinden imtihan olduk. Bayan bir hocamız vardı, derste bir konuyu, daha iyi anlayabilmemiz için günlük kullanılan tabirlerle anlatmıştı ve sınavda da sordu. Bende derste anlattığı tabirlerle cevapladım. Tabi hocamız kitaptaki tam yazan tarifi istiyordu, puanımı kırdı. Uzun süre itiraz ettim. Hoca masada diğer arkadaşların da kağıdına bakıyordu, etrafı kalabalıklaşınca tahtaya çıktım ve tebeşirle tahtanın tam ortasına büyük harflerle, “ADALET NEREDE!!!” diye yazdım.
Ortalık buz kesti, hoca bir şeyler olduğunu fark etti ve ayağa kalkınca yazdıklarımı gördü, çok bozuldu, tepki gösterdi, çıktı sınıftan ve müdür beye şikayet etti. Müdürümüz Davut ÇATALSAKAL aynı zamanda matematik öğretmenimdi, geldi sınıfa ve sert bir dille uyardı, “Hocandan özür dileyeceksin” diyerek konuyu kapadı. Bende, “hocam davranışım için özür dilerim, ancak fikrimi savunmaya devam ediyorum” dedim ve orta yolu bulmuş olduk.
Üzerinden tam 30 yıl geçti, kızım Ebrar 14 yaşında ve imam hatip son sınıf öğrencisi. 2017 Ocak ayında Samsun Fuar Alanı Kongre Merkezinde kitap fuarı vardı ve kendisinden büyük kuzeniyle Samsun’da buluştular ve beraber katıldılar, önceden o gün fuara gelecek yazarları aradı, hazırlıklar yaptı.
Aldıkları kitapları imzalatmak için sıraya girdiler, ciddi anlamda sıra vardı ancak tek sıra bir sıra değildi ve kuzeni Ebrar Orduya dönecek geç kalmasın diye kalabalığın arkasından Ebrarın itirazlarına rağmen ön tarafa geçti ve imzalatıp çıktılar. Akşam kızım eve geldi, beni görünce sarıldı, hüngür hüngür ağladı ve sonunu da “böyle olacağını bilseydim katılmazdım” sözleriyle bağladı.
2001 yılında İçişleri Bakanlığı İl Planlama Uzman Yardımcılığını zar zor kazanarak memuriyete başladım. 1994 yılında mülkiyeyi birincilikle kazanmıştım ve puanı benden sonra gelenle aramda 50 puan fark vardı, yani bunun karşılığı il planlama uzman yardımcılığı olmamalıydı ancak oldu. Aynı zamanda 2000 yılında Gazi Üniversitesi şehir bölge planlama bölümünde yüksek lisansa başlamıştım. 2003 yılında il planlama uzman yardımcısı olarak devlette 3 yıl tecrübeli, şehir ve bölge planlamada yüksek lisans yapan (dersleri 81 ortalama ile vermiş ve tez yazıyordum) biri olarak kaymakamlık yazılı sınavını (torpilin olmadığı kısım) kazandım ve mülakatta elediler. Benim yerime adamı olan ancak hak etmeyen haram helal hassasiyeti olmayan birini kaymakam olarak atamışlardı, belkide bu şekilde hak yiyerek atanan kaymakam her gün evine götürdüğü rızkın helal olduğunu düşünerek yaşayacaktı.
44 yaşımdayım, torpil yapmanın-yaptırmanın, ihaleye fesat karıştırmanın, adam kayırmanın hep haram olduğuna inandım, yapanları hiç sevmedim ve vicdanımda da affetmedim.
Torpil yapanın cemaat veya parti olmasının bir farkı yok, torpil zulümdür haramdır. Kadir Topbaş’ın damadının tahliyesine bu anlamda şaşırmadım, düzen kurulmuş ve devam ediyor.
Açılış kapanış konuşması yapmaktan başka hiçbir meziyeti olmayan bir sürü kuru kalabalık devletimde hala etkin yerlerde görev yapmaya devam ediyor.
Devletim kalkınmayı gerçekten istiyorsa (ki bundan emin değilim) önce adaleti tesis edecek. Uluslararası arenadaki adaletsizlikleri düzeltmeye gücümüz yetmeyebilir, bunu anlıyorum. Ancak; ülkemiz yönetim sisteminin temel taşı olan; valilik, kaymakamlık, belediye başkanlığı, rektörlük, il müdürlüğü … gibi makamlara “emaneti ehline veriniz” emrine rağmen, “emaneti bizim adamlarımıza veriniz” moduyla atama yapılıyor olmasını anlayamıyorum. Bu yanlışı düzeltmek elimizde.
İktidarın, dürüst ve donanımlı bir il başkanı, isterse o il sınırlarında cereyan eden tüm adaletsizlikleri kısa zamanda bitirebilir. Sahi 81 dürüst ve donanımlı il başkanı bulamayacağımızı söyleyen var mı? elbette yok. Neden bulmuyoruz o zaman??
Dürüst ve donanımlı bir vali, kaymakam veya belediye başkanı, il ve ilçelerindeki adaletsizlikleri kısa zamanda bitirebilirler.
İktidar isek mazeretimiz yok demektir, mazeret değil çözüm üretmek için görevdeyiz.
Bu arada tabanı ibadet diye tabir edilen kesime soruyorum: size uğrayan herkes bir yerlere atanırken hiç vicdanınız sızladı mı? “başkasının hakkını gasp ederek bir yerlere atattıklarımız haram işliyorlar” diyerek hiç tepki gösterdiniz mi? sahi sizin böyle bir ölçünüz hiç oldu mu? Şimdi tövbe vakti, geceleri uyumayın, susun ve tövbe edin. Herkesi bulup tek tek hakkını helal ettirebilseniz bile karınca misali de olsa size ve sizin gibi adaletsizliğe taraf olanlara asla hakkımı helal etmiyorum.
Hz. Allah, kendini “en kutsalımız” olan vatan uğruna feda eden şehitlerimizin tüm günahlarını affetmesine rağmen “kul hakkı” borcuna karışmıyor.
Adalet konusunda bana göre iki kırmızı çizgi olmalı:
- Vatana koşulsuz bağlılık
- İnançlara koşulsuz saygı
Bu iki temel kriterin dışındaki tüm atamalarda, ihalelerde, uygulamalarda herkese ve her kesime eşit davranmadığımız her adım adaletsizdir.
Adalet bu memleketinde dünyanında en büyük sorunudur. Adaleti olmayanın başkada bir şeyi yoktur. Adil olmayanın yaptıklarının ve anlattıklarının da bir hükmü yoktur. Çünkü:
ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR…