I. UYANIŞ: GERÇEKLE YÜZLEŞMEK
Değirmende su dövmeye devam edemeyiz.
Kendi gerçeğimizi görmek artık zorunluluğumuzdur. Geleceğinle yüzleş.
Türkiye, uyanmak zorundasın.
Türkiye, ayağa kalk!
Zekâ mı? Sende var.
Yetenek mi? Sende var.
Çalışkanlık mı? Sende var.
Yapısal nedenler seni geri bırakıyor.
Yozlaşma seni hasta ediyor.
Ahlak, adalet, vicdan,hak, iyilik ve özveri neden yok oldu?
Sorunlarına soru ara.
Sormazsan kendini kandırırsın. Aldanırsın!
Türkiye, yönetişim sorunlarını gör artık.
Seni yönetenler senin geleceğini yönetemiyorlar.
Senden ne istediklerini bilmelisin.
Buna direnecek kendi öz taleplerin olmalıdır.
Kendi geleceğini başkalarından üstün gör, birey ol, kendin ol, kendine gelecek ara.
Hakkını iste.
Devlet senindir; devlet yönetimi senin için çalışmalı, sana hizmet etmelidir.
Günümüzde birçok kişi, başka ülkelerin evlatları gibi davranıyor. Başka ülkelerin maddi çıkarlarına hizmet ediyorlar.
İhanet edilen sensin.
Kötülük kurumsallaşırken, senin evin kurum kurum karardı; göz gözü görmez hâlde yarınlara gidemezsin.
Sağlıklı gıdaya erişimden adil yaşama kadar en temel hakların bile risk altında olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Kötülük kurumsallaştığında, belirsizlik sıradanlaşır; böyle bir ortamda yarınlar güvenle kurulamaz.
Kendin ol, kendin için ol.
Devletini yeniden kendin için, geleceğin için tanımla.
Kendini tanı.
Yolunda gitmeyen senin geleceğindir.
2-ÇÖKÜŞÜN GETİRDİKLERİ: ZİHNİYET, AHLAK VE SİSTEM.
Türkiye, neden geçmişin gücü karşısında yarının belirsizliği arasında yok oluşa doğru gidiyor?
İnsanın kökleriyle sorunu hep olur. Ama geleceğe sorun taşırsa, ilerleme adına hiçbir şey başaramaz.
Taşların bağlandığı bir dönemde yaşadığımızın farkındayız.
Allansak pullansak bile suratımızdaki boya pul pul dökülüyor.
Gerçekler balçıkla sıvanmıyor.
Biz kötü ekonomisi olan bir toplumdan daha öteye taşıdık geleceğimizi.
Kötülük içimizde. Kötüler yanıbaşımızda.
Kötülük, ahlaki ve hukuki anlamda bir sosyolojik çözülmenin gerçeği oldu.
Zihniyetimiz köreldi.
Geçmiş ile gelecek arasında, yıkılmaya başlayan kötü bir mimariyle zayıf bir köprü olduk.
Kalabalıkları taşıyamayan, yıkılacak bir köprü.
Ayakları ahlaka, erdeme, vicdana, hak ve hukuka dayanmayan; emeğin karşılığı olmayan bir köprü, bize geleceği karşılatmayacak, dayanmayacak, yıkılacaktır.
Sağlam bir kimliğimiz yok.
Sağlam birlik ve beraberliğimiz yok.
İyi ve gelişmiş ekonomik birlik oluşturmuş başka ülkelerin insanlarının yolunu bile taklit etmiyoruz.
Oysa onların yönetimleri, kendi halkının esenlik, refah ve zenginliği için çalışan yöneticilerle dolu.
Hasta yataklarından kalkıp ülkelerinin geleceğine, hastalanmamasını istedikleri ekonomilerin çıkarlarına hizmet ettiler.
Zor şartlar bile olsa ülkelerinin çıkarlarını öncelediler.
Bugün güçlü ülkelerin marka değeri vardır.
Bu ülkeler, dünyadaki 200’den fazla ülkede mal ve hizmet vermek için çalışan yüksek ruhlu yöneticileri sayesinde, hassas makinelerin sahibi olarak çok kazanmakta ve ülkelerinin refahına katkıda bulunmaktadırlar.
3-SANAYİ GERÇEĞİ: NEDEN BÜYÜK MARKA ÇIKMIYOR?
Senin dengen, senin uzlaşındır. Senin uzlaşın ise etnik kimlikler, dinsel travmalar ya da kültürel çatışmalar olamaz. İdeolojik ya da platonik, ayrıştırmacı, sınıfsal hiçbir kavramın çatışması içine giremezsin.
Senin kavgan, senin rekabetin; demire su vermektir. Suyu güce çevirmektir. Zihniyet devrimin, yükselmenin dayanılmaz cazibesi için çok ama çok çalışmaktır. Onur kültüne dönme zamanı.
İlerleme için teknoloji ve inovasyon kavramlarıyla ekonomik refaha erişen bireylerin yükselmesi erdemdir. Devletin ya da toplumun içinde bazı iradeleri yüceltmek, yükseltmek, büyüklük duygusunu ateşlemek dışında hiçbir işe yaramaz.
Toplumu yaralayan hiçbir yönetişim eylemi kabul edilemez. Yönetenler, hak ve halk için varlıklarını sürdürmek zorundadır. Bu zorunluluk denetlenir ve hesap verir. Hesap soran ise toplum olmalıdır.
Hesap soruyoruz: Neden gelişemiyoruz? Neden yükselen bir ülke olamıyoruz? Neden gelir dağılımında kötüyüz? Neden yozlaşmış, ahlak erozyonuna uğramış ve güvenilmez bir topluluk hâline geldik? Yarınlarımızdan neden endişe ediyoruz? Neden bir yanda fakirlik artarken, her gün bu topraklarda yeni bir milyarder türüyor?
Geleceğimiz adına konuşma zamanı gelmedi mi?
UZUN İNCE YOL: SANAYİDE GERÇEKÇİ YÜKSELİŞ
‘’Uzun ince bir yolda, gidiyoruz, gündüz gece.’’ Halimizi bilmek zorundayız. Bu sert rekabetin olduğu dönemde küresel şirketlere sahip olmak kolay iş değil. Bu bireysel bir çabanın, yada toplumun bilik bilincinin kazanımı olamaz.
Sanayi için, devletin uzun vadeli planı olmalıdır. Türkiye, küresel marka değeri yaratamıyor. Büyük Devletler, uzun vadeli sanayi planı yaparak gelişmiş ülkelerde marka değeri oluşturuyor. Kuralların sıksık değişmediği, 20-40 yıl boyunca hedeflenen sektörler desteklenmiştir sanayi ülkelerinde.
Toyota → Japon devleti otomotivi 1950’den beri stratejik sektör ilan etti.
BMW → Alman sanayisi II. Dünya Savaşı sonrası bilinçli şekilde korundu.
Apple → ABD, teknoloji şirketlerine dev Ar-Ge ve pazar desteği verdi.
Türkiye’de ise:Teşvikler sık değişir. Bir gelen hükümet, öncekini sıfırlar.
Uzun vadeli marka çıkamaz. Ar-Ge kültürümüz çok zayıftır. Değere değil kendi nakitine kurban giden yöneticilerimiz var bizim. Devlet desteği ile yabancı şirketler yıllarca zarar etmeyi göze alır. Ürün satmadan önce teknoloji geliştirir. Türkiye’de: “Bu sene ne kazanırım?” mantığı hâkim. Ar-Ge masraf, yatırım değil gibi görülür. Türk şirketleri, kopyalamayı tercih eder. Mühendislik Türkiye’de bir birikim değildir. Sadece okullu olmaktır. Ucuzcu sanayimiz gibi eğitimimiz de ucuzdur, ucuzcudur. Okuldan çıkan makine mühendisi, rulmanı bilmez. CNC, Torna nedir hiç görmeden mühendis olur.
Ucuza bir şeyler üretmeyi sanayi sayan sermaye sabrı olmayan ülkeyiz. Gelişmiş ülke ekonomileri sabrın ve cesaretin karşılığında marka değerine sahip oldular.
Apple ilk iPhone’dan önce, yıllarca para yaktı. BMW, defalarca iflasın eşiğinden döndü. Gelişmiş ülke sanayi şirketlerinin sahipleri değişse bile o şirketlerin kaybolmasına devlet rejimi izin vermez. Kurumsallığı geliştiren birileri olsa bile şirketleri koruyan devlettir.Türkiye’de, yatırımcı 1–2 yılda kâr ister. Uzun soluklu teknolojiye para bağlamaz.
HUKUK, EĞİTİM VE KURUMSALLIK
Büyük marka, sabır ve zaman ister. Bizde ikisi de az.
Bu yetmezmiş gibi, hukukumuz güven vermez. ‘’ Rusya’da canına, Romanya’da karına, Türkiye’de malına güvenme.’’ Devleti otoriterleştirmek, sert güvenlik aygıtı haline getirmek, mülkiyet güvencesi, hukuğu keyfileştirmek anca toplumun ahlakının ve ülkenin parasının erozyona uğramasına sebep olur. Kayyumlarla el konulan, icra, konkordato ile atılıp gidilen şirketler, Türkiye’de kurumsal kimlikli büyük marka şirketler yaratmak yerine içi boş zombi şirketleri bırakıp gidenlerin ülkesi halindedir. Patent korunmaz. Ar-Ge desteklenmez ve şirketlere el konulmaya devam edilirse milyarlarca değere ulaşmış marka şirketlere nasıl sahip olacağız? Değişen kurallar, devlete duyulan zayıf güven, yabancı yatırımcıyı ve yerli yatırımcıyı çekingen, ürkek hale getiriyor. Büyük Türk şirketleri ya yabancı küresel yatırımcılara satılıyor. Yabancı devletin gücünün korumasına giriyor. Renault, Ford, yada PG ya da Toyota’ya satılan ya da ortak olunan yapılar bellidir. Yabancının korumasına giremeyen tüm Türk şirketleri küçük kalıyor.
Eğitim ile sanayimiz arasında kopukluk vardır. Almanya, Japonya gibi ülkelerde eğitim ve sanayi iç içedir. Türkiye’de, Üniversite teorik temellidir. Bugün üniversitelerimiz, geleceğe dair bir fikri olmayanların elinde, hükümetlerin emrine amade birer emir komuta zinciri haline gelmiş bina yığınları ve içine gençlerin bilinçsizce yığınlaştırıldığı hangarlardır. Üniversitelerin önemli bir kısmı, sanayiyle bağ kuramayan, teorik bilgi üretimini uygulamaya dönüştüremeyen yapılara dönüşmüştür. Sanayimiz, pratik, kısa vadeli, zenginleşme, servet biriktirme amacına çıkar hizmetini başarı olarak görenlerin ‘’varlık’’kavramını bilmeyenlerin elinde körelmektedir. Birlikte ürün geliştiren değil, birbirinin fikrini aşırıp fiyatları dibe çeken garip bir sanayileşme süreci ile her geçen gün daha da zayıflamaktayız. Sayılı mühendis yok ama sayısal mühendis pek çok bir ülkeyiz. Sistemi olmayan, eğitim ve güne dair hedefi dışında varlık sebebi olmayan sanayi. Küresel marka çıkarabilirmiyiz? Asla. Zor…!
Bir Apple, BMW, İlk günden dünya pazarı hedefler.Türkiye’de: “İç piyasada satalım yeter” İhracat sonradan akla gelir. Oysa büyük marka:“Ben dünyaya satacağım” diye doğar. Küresel bir kaç şirkete göz atalım: ParkerHannifin’in ana işi, temel olarak hareket ve kontrol teknolojileri üretmektir. Yani makinelerin, araçların ve sistemlerin hareketini, gücünü ve kontrolünü sağlayan ürünler geliştirir ve üretir. Dünya’da 300 noktada faaliyet gösterir. 50 ye yakın ülkeye yayılmıştır. Cooper Standard, otomotiv sektörüne yönelik sızdırmazlık ve sıvı, hidrolik kontrol sistemleri üretir. 97 üretim ve ofisi ile 20 ye yakın ülkede faaliyet gösterir. Newell Brands, Amerikalı global bir tüketici ürünleri (consumer goods) şirketidir. Ev, ofis, açık hava ve günlük yaşamda kullanılan geniş ürün yelpazesi ile tanınır. Dünya’da 200 ülkede 100 lerce ticari ürün markası ile faaliyet gösterir. Toyota’nın 70 den fazla üretim tesisi bulunmaktadır. Bu tesislerin sadece 15 i Japonya’dadır. BMW, ise 32 üretim tesisi ile küresel bir markadır. Çoğu Almanya dışında olan fabrikalar ile Alman ekonomisine güç verir.
Türkiye üretmiyor değil; Vestel, Tofaş, Aselsan, Baykar, Arçelik, Ereğli, Tüpraş.
Bizimde üretici şirketlerimiz var. Ama bunlar, ya devletle çok iç içe, ya da küresel marka algısı oluşturamamış
Türkiye’de sorun insan değil, sistem.
Büyük marka; sabır, hukuk, Ar-Ge ve uzun vadeli akıl ister.
“Türkiye’den dünya markası çıkması için ne değişmeli?”“Bugün 20 yaşında biri ne yaparsa Apple ayarında şirket kurabilir?” “Baykar neden global marka oldu da Vestel neden global olamadı?”
Türkiye’den dünya markası çıkması için ne değişmeli? Devlet aklı: 20–30 yıllık planlamadır.Dünya markası hükümet süresinde değil, nesil süresinde çıkar.1–2 sektör seçilecek (ör: savunma elektroniği, güç aktarımı, ilaç, yazılım). Desteklenecek ve 30 yıl dokunulmayacak bir sanayi fidesini yetiştirmekten bahsediyoruz. Vergi, teşvik, hukuk sürekli değişmeyecek.
Toyota = 1937
Apple = 1976
BMW = 1916
Hiçbiri “5 yıllık kalkınma planı” ürünü değil.
Gerçek Ar-Ge (etiket değil)
Şu an Türkiye’de: “Ar-Ge merkezi” tabelası var. Ama çoğu uyarlama yapıyor. Olması gereken: Devlet ilk 10 yıl zararı sübvanse etmeli. “Satmadan önce öğrenmeye” izin verilmeli. Parker Hannifin şirketi, ürün çıkmadan önce yıllarca test eder.
Türkiye’de çoğu firma:“Müşteri isterse geliştiririz” Bu zihniyetle küresel marka olmaz.
Hukuk ve mülkiyet güvencesi
Büyük şirket şu soruyu sorar:“Bu şirket benim mi, yarın da benim mi?” Türkiye’de, hukuk öngörülemez olarak algılanıyor. Bu da uzun vadeli yatırımın önünü kesiyor. Marka = güven. Güven yoksa marka çıkmaz.
İç pazarla yetinmeme; Türkiye’de çok firma:“Türkiye bana yeter” Ama, Apple ABD’ye, Toyota, Japonya’ya, BMW, Almanya’ya hiçbir zaman yetmedi
Dünya markası: İlk günden küresel düşünür.Tasarımını, standardını ona göre yapar
SANAYİ VE TÜRKİYE GERÇEĞİ; DÜNYA MARKASI
Türkiye’de marka çıkmıyor çünkü sistem kısa vadeli, sabırsız, hukuku zayıf ve Ar-Ge’yi masraf görüyor. İnsan eksiği yok, oyun alanı yanlış.
Bugün genç biri ne yaparsa Apple ayarında şirket kurabilir?
Gerçekçi konuşuyorum, hayal satmıyorum. “Türkiye’ye göre değil, dünyaya göre” düşün. En baştan, ürünün dili İngilizce olacak. Standardı global olacak. Müşterisi Türkiye olmayacak. Türkiye, başlangıç noktası; Dünya hedeftir.
Çok zor ama derin bir alana gir. Apple, BMW, Parker, Goodyear, Toyota, Newel Brands,… . Bu şirketler kolay iş yapmaz . Herkesin yapamadığını yapar.
Türkiye’den çıkabilecek en gerçekçi dünya markası hangi sektörde olur?
Türkiye’nin avantajlı olduğu alanlardan başlamak zorundayız. Apple gibi “tüketici elektroniği” hayal ama bazı derin teknoloji alanları çok gerçekçi.
Türkiye Sanayisinde gidilecek Örnek alanlar: Güç elektroniği, Sensörler, Gömülü yazılım, Endüstriyel otomasyon,Yapay zekâ altyapıları…
Bu işlerde, marka algısı değil, performans satılır. Apple gibi reklam gerekmez
Parker Hannifin tam olarak bu yüzden güçlü. Alt alanlar: Hidrolik–pnömatik sistemler, Endüstriyel sensörler, Motor sürücüleri, Güç elektroniği, Otomasyon yazılımları.
Rekabeti seç, kendine gelecek tanımla, yeteneklerini ürün geliştirmeye ve üretime odakla.
“Herkesin girdiği alan” → marka çıkarmaz
Kopya değil, temel öğren
Türkiye’de yaygın hata:“Nasıl yapılmış?” → kopya
Doğrusu:“Neden böyle yapılmış?” → mühendislik
BMW mühendisi, Parçayı ezberlemez. Fizik, malzeme, sistem mantığını bilir.
İlk 10 yıl zenginlik bekleme. Bu çok kritik. Apple ilk yıllarında neredeyse battı. BMW defalarca zarar etti. Toyota savaşta yok oluyordu
Gerçek: Büyük marka = uzun süre fakirlik + inat
Türkiye’de başla, dışarı açıl. Akıllı yol:Türkiye’de üret Avrupa / ABD’ye sat, Afrika’ya sat, kendi hinterlandını çepeçevrele. Gerekirse merkezi dışarı taşı. Bu ahlaki değil, stratejik bir konu. Gençler için acı ama dürüst tavsiye
Türkiye’de “çok iyi mühendis” olmak yetmez. Sistem kurucu olman gerekir.
Parker, Toyota, BMW, Apple → sistem ürünü
Türkiye → kısa vadeli ticaret kültürü
Çözüm: Devlet için → sabır ve hukuk
Birey için → dünya hedefi + derinlik
Türkiye’de: Sanayi var, Usta var Mühendis var. Ama global standartta ürün yok . Bu boşluk çok büyük.
Savunma & çift kullanım teknolojileri; Baykar örneği boşuna değil. Avantaj: Devlet ilk müşteri olur. Uzun vadeli sipariş verir. Ar-Ge maliyetini taşır Ama: Sivil pazara açılmazsan asla Apple/BMW gibi olmazsın. Savunmada kalırsan marka değil, tedarikçi olursun. Yazılım ama altyapı yazılımı
Oyun, uygulama → zor . Ama, Endüstriyel yazılım, Simülasyon, Kontrol algoritmaları, Veri toplama sistemleri. Bunları, az kişi yapar, çok kişi satar
Neden otomobil / telefon zor?
Dev sermaye, Patent duvarı, Pazarlama maliyeti, Politik baskı. TOGG bu yüzden siyasi proje, Apple gibi marka değil.
SANAYİSİZ GELECEK OLMAZ.
Sıfırdan global teknoloji şirketi kurma yol haritası;
Bu kısmı adım adım yazıyorum. Matematik, Fizik, İngilizce, Programlama, Sistem mantığı bilmeyen nesiller devlet eliyle bile olsa sanayi kuramaz.
Sert ama net: “Üniversite yetmez, kendin öğreneceksin.”
Bir gerçek sanayi problemi seç. Herkesin kaçtığı zor problem olsun Küçük ama kritik parça geliştir. Herkes makine yapar. Sen en zor valfi yap. Kendi ürünün olsun. Türkiye’de sat. Sahada test et. Bozulmasını izle. Tekrar düzelt.
Dünya için dünyada üretmeye çabala.
Dünyaya açılma zamanın geldi. Dünyaya açılma zamanımız geldi.
SON SÖZ
Türkiye’den Apple çıkmaz demek yanlış.
Ama: Sabır, sistem, derin teknoloji olmadan; “Mevcut sistemle küresel marka çıkması neredeyse imkânsızdır.”
Türkiye, ya hukuku, sabrı ve sanayiyi merkeze alan uzun vadeli bir sistemi kararlılıkla inşa edecek; ya da kısa vadeli kazançların, günü kurtaran politikaların ve kopyacı üretimin içinde zaman kaybederek gücünü tüketecek.
Ancak bu topraklarda bilgiye, emeğe ve derin teknolojiye dayalı bir akıl hâlâ mümkündür; gelecek, bekleyenlerin değil, sistem kuranların, bedel ödemeyi göze alanların ve dünyayı hedefleyenlerin olacaktır.






















