Çözüm nedir? Problemin ne olduğundan bağımsız olarak bir kaç kavram sıralamak mümkün. Çözüm uzlaşıdır, birlikte yaşadığımızın, tabii ki kendimizin de farkındalığıdır, birlikte yaşama gayretidir, saygıdır, sevgidir, bilmektir, anlamaktır, fanusumuzdan çıkma cesaretidir
Birşeylerin eksik olduğu hissiyatı var içimde. Katıldığım programlarda gördüğüm kavram kargaşası mıdır nedeni, bilemiyorum. Yoksa serzenişlerimin faydasızlığı mıdır düşündüren? Hepimiz için, hep birlikte, mutlu mesut yaşayabileceğimiz bir dünya özlemiyle geldiğim nokta… Her ne olursa olsun, çözümlerde yaşamak. Öncelikle kendim için. Sizlerle tamam olabilir ancak. Umarım, beklerim.
Problemin tek taraflı olması mümkün mü? Sorgulanabilir. Genlerimizle ebeveynlerimizden devraldığımız, çevremizde gördüklerimizle pekiştirdiğimiz, yaşanmışlıklarımızla büyüttüğümüz, algılarımızla yonttuğumuz BEN, kararlarımızın en önemli belki de tek etkeni.
Dağbaşında yaşadığımızı düşünelim. Veya ıssız bir ada. Yapayalnız. Problemlerimiz veya ihtiyaçlarımız neler olabilir? Doğa koşulları, yiyecek, sağlık, iletişim… Yaptıklarımız veya yapmadıklarımızın sonuçlarını yaşarız, yaşayarak görebiliriz. Şikayet edebileceğimiz, beklentiye girebileceğimiz hiçbir kimse yoktur. Bu anlamda problemin de olmadığı söylenebilir.
Geldiğimiz noktada görülen o ki, problem, birlikte yaşamanın bir sonucudur. Çözümü de birlikte bulunmalı. Ancak çok zor. Keşke söylediğimiz kadar kolay oluverse.
Herhangi bir okumamda, dinlememde, „Zor.“ sıfatı ile karşılaştığımda isyanlarım depreşir hemen. „Dur!“ deniliyor gibi gelir, „Yapamazsın, uğraşma, mazeretlerin yetmiyorsa bunu da alabilirsin.“ Çözümsüzlüğe davetiye yani. Problemlerle yaşamak mıdır daha zor olan yoksa çözmek mi?
Problem olarak gördüğümüz şeyler bizim rahatsız olduklarımızdır, denilebilir. Yani BEN faktörü. Grupçuluğun, anlayışsızlığın, saygısızlığın da altında yatan en temel neden. En iyi olma isteği, korunma iç güdüsü, önyargılar… hatırladım nedense.
Geçenlerde katıldığım bir toplantıda „İnsanların iyiliğine inanmak istiyorum.“ demiştim. Bir dostum bu yaklaşımımı naifçe buldu ve ilave etti. „Ama kötülük var.“ Üzerinde konuşacağız. Tezlerini, çözümlerini öğrenmek istiyorum. Umarım sadece bilmekte kalmıyordur.
Kendi hassasiyetimizi, isteklerimizi, hedeflerimizi, ihtiyaçlarımızı, mazeretlerimizi, hissiyatımızı, alışkanlıklarımızı, tecrübelerimizi… biliyoruz. Ama diğerlerinkini? Veya bilmemiz mümkün mü?
Demek istediğim şey, herhangi bir problemi çözmek üzere niyetlenebilmenin önünde BEN kadar kalın bir duvar vardır. Ve bu duvar çözüm yöntemini belirlemede de sözkonusu. Ve dahi kimin, neyi, ne kadar, ne zaman yapacağını, yaptığını belirlemede de. Sonrasında ise ortaya çıkan maddi veya manevi faydayı kimin alacağı paradoksu da bizi bekler.
Paradokstur, çünkü birileri yaptığında herkes fayda görecek. Ancak yapılmadığında herkes zarar görebilir.
Çözüm odaklı düşünmek veya hareket etmek bazı şeylerden fedakarlık etmeyi gerektirir. Haklı olduğumuz anda bile özür dileyebilmek mesela. Kalbin kırılmaması önemlidir çünkü. Haklı olmak ve BEN faktörü? İlgisi yok mu dersiniz, en azından bazı durumlarda.
Çözüm için yapılan çalışmalar birilerini rahatsız edebilir. Mevcut durumdan menfaat elde edenler mümkündür. Toplumun bile isteye, güle oynaya geldiği noktada, bazı şeylerin olmaması gerektiğini görmek, anlatmak, gerçeklemeye çalışmak niyete, maslahata bakılmaksızın ret, dışlama, infaz nedeni olabilir. Bu nedenle yol yöntem belirlerken taraf olanlar ciddi değerlendirilmeli. Kimseyi karşımıza almamak hedeflenmeli. Öncelikle zihnimizde tabii ki. Yapılması gerektiğine inandıklarımızı vazifemiz bilmeli…
Herhangi bir durumun, uygulamanın geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsak yardım beklemeden işe koyulmalı. Diğerlerinin bizim bakış açımızla görmelerini beklememeli. Herkesin bir takım şikayetleri olabilir. İçerik ne olursa olsun, çözüm için atılan tüm adımlar sonuçta birbirini destekler. Aslolan şikayette kalmayıp eyleme girişmektir.
Çözüm? Zor demek istemiyorum. Ama zorlanıyorum. Demek ki, zor birşey. Peki, ya çözümsüzlük?






















