En son iki hafta önce gitmişti pazara. İki hafta üzerine bugün de ayaklanmıştı. Emekli hesabını yaptın mı? Diye soran hanımına; Yaptım ve ona göre ayaktayım, dedi. Her şeye rağmen, sakin görünüyordu.
Çocukları geldi aklına çalışıyorlardır, diye düşündü. En azından, “Pazar parası” hesaplamıyorlardır diye dua etti. Hanımına gidebiliriz, dedi.
Çıkarken aynaya baktı, eski ben değilim, dedi. Çok koşturdum, zamanında koşturmasam olmazdı. Çocuklar okuyor, görevdir yapılacak, dedi. Saçlar gitmiş, alnında arklar oluşmuştu. Yüzündeki çöküntü yer yer derinleşmişti. Gözünün altı gibi, morarmalar başlamıştı.
Küçük oğlu yurt dışında çalışıyordu. Disiplini seven çalışmaktan yılmayan bir yapısı vardı. Aynı yerde doktora yapmayı düşünüyordu. Allah sağlık versin de çalışsın, dedi.
Pazara yakın, dizlerindeki kalıcı ağrılar hissettirdi kendini. Bir tuhaf oldu, dengesini bir süre koruyamadı ve morali bozuldu. Yürümedi, komşusu geliyordu. Komşu, eliyle olumsuz bir işaret yaptı. Komşusunun işaretini algılayamadı.
Bizim yapay zekaya ihtiyacımız yok mu? Diye sordu. Bu defa da komşu ne diyorsun, demek isteyen kafa salladı. Cevabını beklemedi, yürümeye başladı. Dizlerinin sızısını unutmak istedi.
Büyüklerimiz “toprak işlenmezse, masa başındakiler aç kalır,” derdi. Çevresini gözledi ve herkes kendi cebinin peşinde, dedi. Gerçi kimse aç kalmaz, nasılsa her şeyi ithal ediyoruz. Keşkelerin geçersiz olduğu bir atmosferi yaşıyoruz. Bulutların değişimine göre, fırtınayla korkutuluyoruz. Bu durumda ağzımızı dahi açamıyoruz, dedi.
Keşke toprağımın başına gitseydim. Bu düşüncemi hayata geçirmiş olsaydım, çocuklar okumazdı, toprağım o kadar nüfusu bakmazdı Diyerek düşüncemden vazgeçerdim, dedi.
Tezgâhlara baktıkça, bünye ve ruhuyla ateşe girmiş gibi oldu. Çünkü pazarın başladığı ilk tezgâhta, tereyağı ve peyniri gördü.
Hanımına, tereyağı ve peynir göz kırpıyor, dedi.
Hanımı, sen de parana göz kırpmalısın. Yoksa onlar, kimseyi ayırmayıp herkese göz kırpmaya devam ediyor. Yalnız sana değil ki, dedi.
Hanımının sözü bittiğinde, tereyağı ve peynirin, fiyatını okuyunca, pazarın atık kuyusuna, düşmüş gibi oldu. Kuyudan çıkmaya değil de ne alacağını ve ne kadar para yeteceğini hesaba başladı. Fiyatlar, kuyuya alıcıyı düşürüyorsa, kuyuda beklediği halde niçin başka düşen olmamıştı.
Kuyudan çıktığında, tezgâhın yanındaki emekliye sordu, niçin kuyuya düşmüyorsun? Emekli düşmem, çünkü onları almayı asla aklımdan bile geçirmiyorum, dedi.
Emekli hanımına, ihtiyaçlarını almaya bak. Çünkü akşama kadar zam gelecekmiş, dedi. Zam gelirse, akşama tezgâhın kenarındaki döküntülere gelmez, dedi.
Emekli, tezgâhın atılmış sebze ve meyvelere bakıyordu.
Hasan TANRIVERDİ























