“Nesiller genellikle 15-20 yıllık dönemlerle tanımlanır. Bu sınıflandırma çoğunlukla ABD’nin demografik, sosyolojik ve teknoloji kullanımına bağlı parametrelere göre belirlenmiş olsa da, aynı dönemde doğan bireylerin dünyanın farklı yerlerinde “benzer özellikler taşıdığı söylenebilir.”
Elbette bu konuda yazılan ve söylenenlerin doğruluk payı vardır; ancak bu, tüm iddiaların doğru olduğu anlamına gelmez. Toplumların kendine özgü kültürel ve sosyolojik özellikleri vardır. Ayrıca, araştırma sonuçları çoğu zaman bakış açısına göre farklı yorumlanabilir. Genelleme yapmak yanıltıcı olur. Burada bu konuya kısaca değinmek istiyorum.
Z kuşağı, çeşitli kaynaklara göre 1996-2010 veya 1997-2012 yılları arasında doğan bireylerden oluşur. Bu kuşağın büyük kısmı aynı tanımlama içindeki bir önceki kuşak olan Y kuşağının, bir bölümü ise X kuşağının çocuklarıdır. Z kuşağına bazı belirgin özellikler atfedilmektedir.
Bu kuşak gençlerinin dijital teknolojiyi yakından takip ettikleri ve teknolojiye hâkim oldukları şüphesizdir. Ancak sürekli telefon ve bilgisayar kullanmaları çoğu zaman eleştirilir. Eğitimin üniversite seviyesinde bile uzaktan, test usulü bir hale geldiği, sertifika çılgınlığının yaşandığı bir eğitim dünyasında veya berbat şehir planlamaları, kültürel yetersizlik ve yozlaşma nedeniyle oyunun oyun olmaktan çıktığı bir sosyal yaşamda, iki komşu dairenin birbirini tanımadığı bir şehir hayatında, duydukları her üç kelimeden birinin terör olduğu bir dünyada eğitim, iletişim ve oyun için bu kuşağa mensup gençlerin kafalarını telefondan kaldırmamaları ve çevreyle bağ kurmakta zorlanmaları normal değil midir? Eğitim, iletişim ve eğlence için teknolojiye yönelmeleri, içinde bulundukları şartların bir sonucudur. Onları telefonlardan kurtarmak için ortamları ve şartları değiştirmek yerine bu davranışlarını, doğuştan gelen kişilik özellikleri gibi genelleyip etiketlemek adil olabilir mi?
Z kuşağının sorgulayıcı olduğu da sıkça vurgulanır. Bilgiye erişimin kolaylaştığı ancak bilgi güvenilirliğinin tartışmalı olduğu bir çağda büyüyen bu gençlerin her şeyi sorgulaması oldukça doğaldır. Sorgulamak, aşırıya kaçmadığı sürece olumlu bir özelliktir. Bu tutumu isyan ya da otorite karşıtlığı olarak görmek haksızlık olmaz mı? Geçmişte toplumun yaşadığı bazı sarsıntılar pek çok sorun, yeteri kadar sorgulayıcı olmamak, birçok şeyi peşinen kabul etmek nedeniyle yaşanmamış mıydı? “Keşke daha önce düşünseydik” demektense, önceden sorgulayıcı olmak daha iyi bir gelecek için takdir edilesi bir vasıftır.
Söz konusu kuşak, tembel olmakla ya da yüksek beklentilere sahip olmakla da suçlanıyor. Dahası, bu kuşağın başına buyruk olduğu ve hiçbir şeyi kabullenmediği bile söylenmiştir. Oysa bu gençler işleri sorgusuzca kabul etmiyorlar diye tembel sayılmazlar. Dijital dünyada yaratıcı çözümler üretebilen, ekonomiden siyasete, bilimden tabiata olumlu veya olumsuz her şey ile ilgili söyleyebilecek sözleri olan ve toplumsal konulara duyarlılık gösteren bir nesil nasıl tembel olabilir? Dijital oyun oynarken bile yeni bir çözüm ortaya koyan, ekonomiden siyasete, bilimden tabiata olumlu veya olumsuz her şey ile ilgili söyleyebilecek sözleri olan bir nesil nasıl tembel olabilir? Bu tavır, kolaycılık ya da memnuniyetsizlik değil; köle düzenine karşı duruştur. Görece daha iyi ekonomik imkânlara sahip, bilgiye erişimi olan, enerjik bireylerin her koşulları sorgulamaması ve köleliği kabul etmesi beklenemez ki zaten. Maksimum enerji harcayarak minimum karşılık almak bu kuşağın gençlerine göre değildir. Önceki kuşaklar kimi zaman bu düzene mecbur kalmış olabilir; ancak bu yeni kuşak, emeklerinin karşılığını almak istemektedir.
Z kuşağının dinamik, sorgulayıcı ve yeniliklere açık yapısı bir dezavantaj değil, fırsat olarak görülmeli. Bu gençler oldukları gibi kabul edilmeli, heyecanla izlenmeli ve desteklenmelidir. Bu sağlanabilirse toplumsal gelişime katkısı önceki kuşakları kat kat aşacaktır.
Ancak burada bir risk göz ardı edilmemelidir: Önceki kuşaklarda olduğu gibi burada da aile içi eğitim, kültürel değerler ve insani hasletlerin yeterince aktarılmadığı zaman insani ve vicdani gelişimde sıkıntılar olabilir. Böyle bir durumda, Z kuşağının topluma ve dünyaya vereceği zarar elbette önceki kuşakları aratacaktır. Türk toplumunda bu konuda ciddi bir sorun olmadığına inanıyorum.























