Maden arama olayı için Yumrunun tepesine çıkılmıştı. Kazı için her türlü teknik araştırma yapılmış ve gerekli izin alınmıştı.
Kazı olayı; günün acıklı ve hüzün verici boyutuyla, toplumun gönlünü zedeliyordu. Onun için çok yönlü araştırma gerektiği ortaya çıkıyordu. Çünkü itirazlar kamuoyunu ayağa kaldırmıştı.
Maden sahasının ağaçları kesiliyor ve doğa katlediliyordu. Sahanın geniş tutulması, akla ziyandı. O kadar geniş arazi, soyulacaktı.
Yapılanlar yetmiyormuş gibi köylüler ikiye bölünmüş ve şirketten yana tavır koyuyorlardı. İstemeyen gurubun, yolları kesiliyor ve silahlı olaya uğruyorlardı. Kendi Ülkende yabancının aşkına ölmek de ne demekti.
Tahrip edildiği kadarıyla içler acısı, manzaralar ortaya çıkıyordu. Yeşil örtü ve hiçbir hayvanın canlı kalması mümkün değildi. Ayrıca “su hayattır,” tarihe karışıyordu. Çünkü sular da maden adına yabancıya peşkeş çekiliyordu.
Köyün aşığı, soyulmaya başlayan yerde çalıp söylüyordu. Öyle bir söyleme ki nöbet bekliyordu. Eve gitmiyor ve gelecek olan vasıtaların önüne yatmayı planlıyordu. Naylon örtünün altında çalıp söylüyordu.
Aşığı dinleyenler; “toprağa hüzün çöktü,” diyorlardı.
Hüzün çökmüştü, toprağa, suya ve tüm canlılara. Yöneticiler canlı ölmeyecek derken, gerçekten hayatı tanımamışlardı. Çünkü yeşil örtü ve her türlü böcekler canlı değil miydi?
Köyün aşığı, naylon çadırında akşama kadar çalıp söylüyordu. Ta ki sıkılan bir merminin onu hayattan koparana kadar. Aşığa tüm köylüler ağladı. Aşık gitmiş yerine tüm köylüler nöbete başlamıştı.
Uluslararası şirket taraftarları, hala soyma peşindeler. Yeşil örtüyü, ağaçları ve suyu yok etmek adına kıvranıyordu. Kimsenin taviz verecek durumu yoktu. Çünkü toprakları ve merası gidiyordu. Silah kullananlar köyden çıktılar.
Kardeş gibi geçinen köyün topraklarına kan dökülmüştü.
Şirket, yapılan araştırmada, hiç vergi ödememişti. Yetkililer güç kaynaklarını almaya gelmişler ve çekilip gideceklerini söylemişler. Buna rağmen sahaya sokulmadı, hiçbir araç da verilmedi.
Yumrudaki kazı bu şekilde kapandı ama tansiyon düşmemişti. Çünkü güven ortamı yoktu.
Hasan TANRIVERDİ























