Kampanya “bir tuğla taşı da senin olsun,” şeklinde sürüyordu. Duvardaki bir tuğla taşı benimdir. Denilerek kampanya nitelikli hale dönüşmüştü.
Arkadaş gurupları ve çeşitli şirketlerle yapılan ikili görüşmeler, olumlu sonuç vermiş ve barınacakları bir yuvaya kavuşacaklardı. Önü kıştı ve yuva en büyük baba ocağıydı.
Yardımlar devam ederken, herkes kendilerine yakışanı yapıyordu. Eser meydana çıkmaya başlamıştı. Tek kat üzerine yapılan evin altı bodrumdu. Sıvası ve boyası da bittiğinde görmek için ziyaretçiler akın edeceklerdi.
Bir tuğla taşı da senin olsun ile başlayan inşaat, iki ayda içine girilecek hale gelmişti. Hava muhalefetine aldırış etmeden, çalışmalar devam etmiş ve sonuç alınmıştı. Çevre düzenlemesi yapılmış böylece korunmak için duvar ile sarılmıştı.
Yapılan bina aileye teslim edilmesi anı çok heyecanlı olmuştu. Aile çocuklarıyla binanın kapısına getirildiğinde, inanmamışlardı. Onlar normal bir köy evi bekliyorlardı. Köy evi de tam bitmemişti. Bitmeyen kısımları, aile eli başına değdiğinde yapacaktı.
Bina büyük bir hediye olarak, sunulmuştu. O anda aile bireylerinin heyecanı ağlayanı güleni “yaşasın” diye avazı çıktığı kadar bağıranı ilgi çekmişti. Aile bireyleri özellikle çocuklar yapımda görevlilerin tek tek ellerini öptüler.
Kapıya “güle güle oturun” afişini asılmıştı.
Güle güle oturun…
Aile büyüğü olarak baba yapılan iyiliği göz yaşları içinde anlatmıştı. İki ağacın arasında, naylon altında duruyorduk. Evin değerini biz biliriz, diyerek sözlerini bitirmişti.
Bir tuğla taşı için katılanlara, emeği geçenlere yaptığımız dua, Karadeniz’e köprü olur, diyorlardı.
Çalışma azmi, birliktelik ve iyi niyetle odaklanma böyle bir eseri ortaya çıkartmıştı.
Hasan TANRIVERDİ























