Yıllar evvel bilgisayar kullanımının resmi dairelere yavaş yavaş girdiği günlerde yirmi yirmi beş yıl öncesinden sözediyorum, bir hukukçu arkadaşın dediğine göre hukuk dili ve terimleri Osmanlıca terkip ve tamlamardan arındırılmış kanun maddeleri dil ve anlatım yönünden daha sade anlaşılır bir dille yenden düzenlenmişti.
Mesleki ve alan bilgileri ne kadar yeterli olsa da adliye, kanun, kanunun a fırkası, d bendi, daktilo, sekreter, arzuhâl üçgenine sıkışmış yüzlerce hukukçu bu değişimi göze almamış, jet hızıyla emekli olmuştu.
Ha o dönemin savcısı savcıydı, günümüzdekiler gibi avcı değildi.
Avukatı avukattı, günümüzdekiler gibi yalancı şahit değildi. Neyse paranın pul olmadığı zamanlardı da üstelik.
Ankara’da ilk evimi 2.400 bin törkiş liraya almıştım, hem de tapu masrafı içinde. Şimdi 2.500.000 lira eder diyor sahtekar emlakcım. Sıfırları sildik de ne oldu ey cematı müslimin, kimi gözü bağlı aldatıyorsunuz. Hani şu at, ağa, Ağa’nın adamı( yanaşması) ve b.. hikayesini getiriyor şeytan aklıma.
Neyse ne biz gelelim bilgisayara. Öyle sadece adliye koridorlarında girmedi bilgisayar, okullara da yolu düştü. Küt diye ilçeden bir emir ‘derhal bütün öğretmenler, tiz bilgisayar kurslarına gide’ gittik tabi emir demiri kesti, lakin kursta bilgisayar var, evde bilgisayar yok, kurs kalabalık ipini koparan gelmiş.
Kurs öğretmeni de gıcık mı gıcık.
Başladı teknik terimlerle ‘ ilk bilgisayarlar bu okul kadardı, sonra bu oda kadar oldu, yok ram bellek yok rom bellek, imleç, arama çubuğu, farklı kaydet’ ülen ne yapayım teknik bilgiyi, ben üretmiyecem meredi, aç kapayı öğret zati maus elimizden kaçıp gidiyor, gülmeyin onu tutmak da bir marifetti ilkin, imleci yallah deyincre tavana gönderiyoruz.
Neyse uzatmayalım, kurs bitti, kapı gibi belgelerinizi alıp okula döndük emme pratik yok, ülkemin ehliyet ve dil kursları gibi sizin anlayacağınız, belge var pratik yok.
Ama hakkını yiyemem bilgisayarda dönem ve yıl sonu not girişleri yapmak, bizi günlerce süren birbirine iğnelenerek oluşturulmuş ‘çarşaf’ dediğimiz not fişlerini karnelere geçirme külfetinden kurtarmıştı.
Hah işte o notları branşlarımıza göre ders ders bilgisayara girerken zorlandığımızda da yaralı parmağa işeyen genç bir zıpır öğretmen her seferinde ‘çok kolay hocam şöyle yapacaksınız’ diyerek biz bilgisayar başında debelenen orta kuşak öğretmenlere ahkam kesiyordu.
Bir gün bana dedi ki ‘ya hocam sizin gibi tecrübeli ve bilgili, becerikli bir öğretmen de bu işi yapamazsa’
Bu yaveyi bu kopil üçün kez yinelerken üçtür beştir susan sabrım kükredi, Çerkez damarım kabardı:
– Ülen köftehor, sen gece gündüz evde, okulda, kahvede( internet kafede) bu meretin başında pineklerken o zaman zarfında ben eve gidip bir saatte çorba, pilav köfte yapıyorum çocuğuma ve eşime. ç
Yetmedi çamaşırları renklerine göre ayırıp beyazları makinaya atıp bir haftadır yıkamadığım balkona da iki kova su döküyorum, dedim.
Ve hemen o hafta aldım bilgisayar denen o aptal kutuyu, kullanmayı da gıdım gıdım da olsa öğrendim.
İyi de ettim, beş yıllık yurdışı görevimde, yurtdışından dönünce TalimTerbiye Kurumu, Program dairesi kitap yazımı görevimde kitap yazarken çok da işime yaradı.
Bilgi her zaman güçtür tabi ki. İyi ki o yaşlı hukukçular gibi kolay yolu seçip emekli olmadım.
Yurtdışı görevime tam elli yaşında gittim. Türk olan apartman Hausmaystırımız ( ev ve site sorumlusu) ‘hocam sizi tebrik ederim, benim annem elli yaşında ilaç poşetleriyle boğuşuyor, siz sınavlara girip dil kurslarına gidip buralara görevli gelmişsiniz’ deyip durmuştu.
Evet, internet ve bilgisayar elimizden mektup, tebrik kartı, günce, hatıra gibi yazışma türlerini ve günlük gazete ve süreli yayınları alıp okumayı yok etse de bu sihirli kutuyu şimdi çok iyi kullanıyorum yaşıtlarıma göre.
Pes etmedim, zaman zaman gençlerden yardım alsam da. Yazılar dosyalıyorum, yayınevletrine gönderiyorum, internetten kitaplar alıyorum, sosyal platformlarda sizlerle yazışıyorum, e- mailler döşeniyorum iş mektupları yerine, daha neler neler…
Dün de canım hani şu kireç suyunda bekletilip yapılan sert kabak reçelinden istedi, iki gün önce siparişi verdim, bu gün tertemiz kargolanıp Hatay’dan geliverdi, kahvaltı soframızı tatlandırdı.
Ha evet pahalı ama ben de ‘tadan da bir doyan da’ diyerek yarım kilo aldım.
İstesek de istemesek de internleştik artık gülüm. Gelecekte bütün alış verişler internetten olacak bu da benim öngörüm.
Ağzınız ballansın emi. Yenilenmezsen, yenilirsin.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
23 Şubat 2024
Ankara























