Dalgaların sesi, tırın gürültüsüyle karıştı ve işitilmez oldu. Tırın önünde ve arkasında polis aracı, sireniyle gürültülü bir şekilde ilerliyorlardı.
Tırı gözetlerken, köpeğe aldırış etmediler. Dili dışarıda ve koşar adım yaklaşan köpekten, korkup yolun karşısına geçtiler. Ağaçlara kadar kaçtılar ve köpeği göremeyince, geri geldiler.
Arada bir, yanık türkü kulaklarına kadar geldi. Öyle yanık ki onları, can evinden vurdu. Gençlik yıllarına ait, anıları tazelendi ve içleri kıpırdadı.
Okulu kazanmak için yapılan yarışı ve sonuçları değerlendirdiler. Arkadaşın yaptığı işaretleme hatasına güldüler. Top sesiyle sahaya vardılar. Öğrencilerin başarılı futbolunu izlediler. Çünkü düzenlerini bozmadan, ciddi oyun kuruyorlardı.
Öğretmen oyunculara, kardeşleri sordu. Okula gelmediler, cevabına karşılık, onlar da oyunda olsalardı, dedi.
Deniz kabuklusu, ayaklarının ucunda duruyordu. Kabuk, renkli sırmalı ve parlaktı. Öğretmene: üç kardeşleri kastederek, dışın güzel de olsa, onu karakterinle dolduramazsan, deniz hayvanı gibi bir kabuk olarak kalırsın, dediler.
Öğretmen, çocuklara, anlayacağı şekilde, ilgi kurmalıyız. Gençlere, “oyun yasaktır.” Sözümüz ne kadar değer bulacaktır. Bu durumda, belki de sizi, duymayacaktır. Bir saat sonra oyunu bırakacakken, neşelerini kursaklarında bırakmak, doğru değildir. Deli akan kanlarına engel olacak, sözler sarf etmemeliyiz, dedi.
Fotoğraf çekmeye çalışan öğrenci, havanın biraz sisli olması nedeniyle, resimleri net çıkmayacağı için makineyi kapattı.
Öğretmen, üç kardeşlere, el atmalıyız. Üç gündür okula gelmiyorlarmış, dedi. Onları hayata bağlamak için, yardım etmemiz gerekir. Öğretmen at yarışındaymış gibi heyecanlıydı. Çünkü, oyunda olsalardı, farklı olurduk, dedi.
Üç kardeşlerle ilgili olarak, okul yönetiminden bilgi aldık. Çocuklar belirli bir aylığa bağlanacak ve kendi başlarına, geçinecekler. Büyük kardeşleri okulu bırakıp işe girecekmiş. Onun okulu bırakmamasını sağlamış olacağız, dedi.
Kardeşlerin büyüğü, evi çekip çevirecek kabiliyetteydi.
Hasan TANRIVERDİ























