EKONOMİK GELİŞME YOLUNDA
Türkiye, değişimi ıskalamak üzeredir. Rekabete Antarktika dışında tüm kıtaların ülkeleri katıldı. Küresel ekonomide bir durağanlık başladı. Yüksek faiz, düşük talep ve dünyada artan maliyetlerle birlikte enflasyon, ve dünyaya hareket veren göç dalgaları, stabil ülkeleri dibe çekiyor. Teknolojik değişimlerin, üretimi daha fazla sermaye, beceri ve inovatif süreçler ile yoğunlaştırması , emek yoğun ve doğal kaynaklar temelli tüm ekonomileri geride bırakacak bir yeni trend var. Güçlü ters rüzgărlarla savruluyoruz.
Geçmişinizdeki başarıları unutun. Büyüme stratejilerinin vurguları değişiyor. Türkiye’nin öncelikleri ne olacaktır? Zorluklarımız nelerdir? Ekonomik büyüme adına, iktisadi çevre yayılmamız ve politika yapıcısının Türkiye için çıkar gözetimleri ne olacaktır? Gelir eşitsizliğini çözmeden, refahı tabana yaymadan tepeden bir kalkınma yapabilecek miyiz?
Doğal kaynak ihracatı, ithal ikameli üretim ve küresel rekabeti pas geçerek Türkiye direnebilecek mi?
Türk Ekonomisi, benzersiz şekilde genişliyor. Orta sınıfı yok etme ve fakirliği genişletme adına ekonomik büyüme emareleri var. Performansımızı milyarderler, zenginler oluşturmak için harcadık. Boğaz’da 100 milyarder oturuyor. Gelirimizin % 9 unun zenginler lehine halkın aleyhine terk ettik. Gelir dağılımız dünyanın en kötülerinden. Eşitlik ve adil bölüşüm yok.
‘’Ekonomik büyüme, yaşam standartlarının ve yaşam süresinin iyileştirilmesi için ön koşuldur. Dünyayı zenginlere bölen bir ayrışmaya razı değiliz.’’ ( Dani Rodrik,2013 )
Büyümenin sürdürülebilirliği sorununda büyümeyi tetikleyecek ana unsurun teknoloji olduğunu söyledik. 20 yıldır beton kafaların başarısızlığına dikkat çekersek, şeffaf olmayan politikalar ile yolun sonuna geldiğimizi her kes anlar.
Amacımız ekonomik büyüme, kalkınma ve üretim politikalarının şekillenmesinde daha uzun vadeli normatif bakış açıları sunmaktır. Türkiye’nin temel yeteneklerini genişletmek ve ilerletmek adına insan sermayesinin gelişimini, kurumsal temellendirmelerin iyileştirilmesini amaçlamaktayız. ‘’ Uzun Vadeli büyüme nihai olarak bu yeteneklerin birikimine bağlıdır. Eğitimden, sağlıktan, ve iyileştirilmiş düzenleyici çerçevelere ve daha iyi yönetişime.( Acemoğlu ve Robinson, 2012,Allen, 2013, Behrman ve Kohler, 2013 )
Topluma temel yetenekler kazandırmak uzun bir süreç ve yüksek maliyetler getirir. Yatırımları yetenekleri ortaya çıkarma işi başlangıçta önemsiz büyüme getirileri sağlama eğilimi taşır. İnsanı geliştirme süreci nispeten geç bir süreçtir. Yavaş ve uzun soluklu büyüme insanların yetişmesi ve yetenek kazanmasını beklemek zorundadır.
Yapısal dönüşüme harcamadığımız bir çeyrek asır var. Daha yüksek üretkenlik, endüstrilerimizin gelişmesi ve genişlemesi adına emeğin geleneksellikten teknolojiye adapte olamadığı son 20 yıl. Yazık ettiğimiz bir dönem.
‘’ Devlet fabrika’’ yapmaz saçmalığında sanayi dönüşümümüzü gerçekleştiremedik. Yapısal sorunlarımızı kronikleştirdik. Türkiye, yoksul ekonomidir. Becerileri düşük, kurumları zayıf.
Yapısal dönüşümü temel yeteneklerimizi geliştirecek bir politika ortaya koyamadık. Becerilere, eğitime, idari kapasiteye ve yönetişime geniş yatırım yelpazesi sunamadık. Kalkınama adına hedefe dönük çareler aramadık.
Kurumsal kalite düzeyimiz düştü. Liyakat yerine sadakat aradık. İmalatlarımız dünya pazarlarında rekabet edemiyor. Yeni endüstrileri teşvik edemedik. Geleneksel politikalardan kötü siyasal tercihlerimiz yüzünden kopamadık. Heterodoks politikalar şişman bir adamın hareketi ve yaşamı gibidir. Temellerindeki zayıflıklar hastalıkları artıkça hızla ortaya çıkarlar.
Türkiye ekonomisi modern ( teknolojik) ve geleneksel birlikteliği ile gelişecektir. Karmaşık ve farkındalık ekonomik üretim sürecine girmek zorunluluğumuz. Destekleyici politika kümelerine ihtiyacımız olacaktır. Yapısal değişimimizi baskılayacak çıkar grupları, miskinlikler olacaktır. Yapısal değişimi başarsak bile büyümemizin gücü tükenir ve sendeler. Değişimin yolu ve yönü teknolojik ilerlemedir. Rekabetçi ve yenilikçi üretim için nesnelerin otomasyonu, yapay zeka gibi 4.0 Endüstri Devriminin çağrışımı üretim metotlarına sımsıkı sarılmak zorundayız. 4.0 Endüstri Devrimine evrilmez isek devriliriz.
Yepyeni bir kuşak yaratmak durumundayız. Küresel bir orta sınıf. Yeteneklerini teknolojik sanayiye sunabilecek bir sınıf. Küresel eşitsizliği görüyoruz. Veriler, kaynaklar açıktır. Karşılaştırabilirsiniz. Dünya ekonomisi eşitsizdir. Küresel gelirden daha fazla pay alacak bir kuşak. Süper zenginlerimizin varlığından şikayetçi değiliz. Ama, Türkiye zengin olsun. Fakir bir ülkede fakir olarak yaşamak canımızı yakıyor.
Sanayileşme, inovatif, teknolojik üretim klasik üretim proseslerinden büyük ayrışmayı getirecektir. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler azalacak, eşitsizlikler törpülenecektir. Teknoloji olmadan geçici sıçramalarla dünya ekonomisinde gelişmişler arasında giremeyiz.
‘’1870 lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu hem borçlanıyor, hem de ithalat Osmanlı Ülkesinin pazarının %75 ini ele geçirmişti.’’ ( Williamson, 2009 ) Bugünkü durumumuz nasılda Osmanlı Devletinin çöküş sürecine benziyor. Cari açık ve bütçe açığı. Cehenneme açılan iki köprü. Osmanlı İmparatorluğunun, ithal ürünlere pazarını açması onun çökmesine sebep oldu. Üretmek yerine hazırı tüketmek. Sonun sonu.
Sanayi Devrimini iyi incelersek ; sanayileşen ülkelerde görece eğitimli ve vasıflı işçilerin varlığı ve istikrarlı siyasetleri, doğru çalışan yasal sistemleri ve yatırım ve pazar genişlemesi için teşvikleri görüyoruz. Bu ön koşullar 21. yüzyıl teknoloji çağı içinde geçerlidir. Yeni üretim tekniklerini benimsemek, özümsemek, sanayileşme adına becerileri ve kurumları ithal etmekten korkmamalıyız. Ama, Türkiye, bir açık pazar olmamalıdır. İthalat cenneti olmayacağız. Endüstriyel bir çekirdek oluşturmak için tarihin derinliklerine ve günün gerçeklerine bakmaktan daha başka bir yol bilmiyoruz.
Afrika ve Latin Amerika ekonomileri üzerinde bugün hala hissedilen sömürgeciliğin zayıflatıcı etkisi. ( Engerman, Sokolof, 1997, Acemoğlu, Johnson ve Robinson,2001 ) gibi bizim üzerimizde sürekli denenen etki borçlandırma ve pazarımızı ithal mallarına serbestleştirmedir. ‘’ El kesesinden yiyen evini, ocağını yer.’’
Güçlü ekonomik dinamiklere ulaşmadan, rekabetçi olmadan, hammadde gücünüzde, ağır, hantal imalat yapınızla duvarlarınızı açamazsınız. Karşılaştırmalı üstünlük ile şarap üretip otomobil almayı deneyenler sonunda iflas eden ülkeler durumuna düşerler. Türkiye teknolojik sanayi ülkesi olmadan, becerilerini genişletmeden, teknolojiye ve diğer alanlara yatırım yapma teşvik ve fırsatlarını yakalamadan, ekonominin itici güçlerine ulaşmadan pazarını kontrolsüz bir ithalat alanı yapamaz. Kotalara, sınırlara ihtiyacımız var. Sınırlarımızdaki mayınları temizledik, ülkemiz düzensiz bir ‘’ göç’’ alanı oldu. Eğitimli ve vatansever iş adamlarına ihtiyacımız var. Hükümetimizin halkı düşünen, vatanı düşünen bir yapıya kavuşması lazım. Türklerin iş başında olmadığı bir dönemi yüz yıl sonra yeniden yaşıyoruz. Türkiye gibi ülkelerde devlet, ekonominin gelişmesinde yada durağanlaşmasında önemli etkiye sahiptir. Kamu bürokrasisi liyakatten uzak, korkak ve sessiz oldukça hangi reform ile ileriye atılabiliriz ki? Sağlam para, iyi altyapı, iyi eğitim, yozlaşmaya set olacak hukuk uygulamaları olmadan hangi vadeli kalkınma ekonomi programı maya tutabilir? Devlet girişimin bir parçası olmak zorundadır. Batılının bize dikte ettiği özelleştirme politikaları kökünden yanlıştı. Bizim karma ekonomik bir modelin içinde, devletinde elinin olduğu bazı sektörleri ‘’ yavru işletmeler’’ olarak görmemiz gerekirdi. Zamanla kendi özel sektörümüze, kendi sanayicimize özenle devredilecek ve onların büyümelerini teşvik edecek bir özelleştirme düzenlemesi gerekiyordu. Bu konuda açık yanılgımızın en belirgin örneği Türk Telekom’dur. Bizim taşımızla bizi vurdular. Fabrikalarımızı kapatıyorlar. Kim kapatıyor? Yabancı alıcılar. Sonra pazarı istedikleri gibi domine ediyorlar. Pahalılığın bir başka sebebi de budur.
Kurumsal kimlikleri geliştirmek ve ekonomik savaşta uyanık olmalıyız. Yabancıları istihdam etmekten korkmuyoruz. Teknoloji odaklı her türlü elemana ve bilgiye kapımız ardına kadar açıktır. Yurt dışına eğitim için öğrenci göndermek ve desteklemek teknolojik üretimin bir parçasıdır. Gümrük duvarlarımız olacaktır. Kapılarımızı korumasaydık bugün Türkiye’de sanayi gelişmezdi.
Kararlı bir hükümete ve canlı bir özel sektörün enerjisine gereken ‘’ insan sermayemizin’’ teknoloji ile buluşmasına yarayacak bilgi, bilimdir. Sanayileşme sürecimizde mürşidimiz bilimdir.
Spesifik bir politika olarak, ihracat odaklı olacağız. Ama, üretim terminolojimizin adı farkındalık ve karmaşıklık için teknolojik üretimdir. Hükümet teşvikleri ve yapısal değişim adına güven veren politikalara ihtiyacımız olacaktır. Özel sektörümüzün girişimci yanı ve insan gücünün inovatif yetkinliği ilerlememize aracı olacaktır. Bitmeyen bir büyümenin adımı gerçeği tespit etmekten geçiyor. Gerçek; teknoloji üretemiyor ve dünyaya satamıyorsan, çekişmenin içinde değilsindir. Stilize edilmiş gerçeğimiz, 4.0 Endüstri Devriminin içinde bir ekonomik üretim ülkesi olmaktır. Sanayileşme ve teknolojik mamuller ihraç edebilme hızlı ve sürdürülebilir büyümemiz için güvenilir kaldıraçlar olacaktır. Domates ve salça ihraç ederek büyüyemeyiz.
Japonya, Kore, Çin, Almanya v.d hızlı sanayileşmeye dayanan büyüme mucizelerinin eseridir.
Yapısal dönüşümde çok zorlanacağımız biliyoruz. Bir kangren gibi devlete ve halka bulaşan yolsuzluklar başımızın belasıdır. Yozlaşmanın hem hükümet nezdinde hem de piyasa nezdinde zorlu sürecinin farkındayız. Hükümet politikalarının engelleyici, kötüleştirici ve yozlaşmış yapısının farkındayız. Piyasamızın kusurlarını da biliyoruz. Ülkeyi terk etmeye çalışan gençliğin de farkındayız. Bu gençliğin mevcut kötü şartlara alışmak ve uyum sağlamak istememesi aslında insanımızın gitmek istediği yönün iyi habercisidir. Kötü politikalara rağmen insanımız taleplerini artıracaktır. İmalat, istihdamını ve yeteneklerini iyi çıktılar elde etmek adına genişletme eğilimindedir. Başarılı gelişen bir ekonomiye toplumsal bir açlığın farkındayız. Değişim gelecektir. Doğru bir bir hükümet konumlanması ülkede kalkınma adına teknolojiyi, Ar-GE, patent, sanayileşme ve meslek eğitimi adına iyileştirme yolunda adım atacaktır. Yönetişimde sorunlarımız bellidir ; Aşırı düzenleme, kötü ve liyakatsiz kamu bürokrasisi, adaletsiz ve dolaylı vergiler, yolsuzluklar, kamu gelirlerini politik ulufe haline getirmek, kısıtlayıcı kanunlar, iki yönlü hukuk uygulamaları, mali baskılar, güvencesiz mülkiyet hakları, hileli ve kötü kamu sözleşmeleri, bütçe açıkları ve para politikalarının tutarsız , makro ekonomik istikrarsızlığa yol açmalarıdır. Yapısal değişimimizi buna rağmen yapabilecek miyiz? Kurumsal temellerimizi iyileştirebilecek miyiz? Ortodoks kalkınma temelleri ile imkansız. Yeni bir şeye, yeni bir karara ihtiyacımız var. Azim ve çabamız ancak değişime inanmak, dönüşüm için kararlılık ve gelişim için çok çalışmak olacaktır. Kuram, kural ve kurul ilkeleri ile çağa inancı olan bir nesli yetiştirirsiniz.
‘’İyi niyetli, az denedim, çok başarısız oldum.’’ (Anne Krueger,2004 )
Zengin olmak istiyorsak, zengin ülkeler gibi görünmek yetmeyecektir. Şehirlerimizi süslemek, lüks ve şatafatı teşvik etmek, ve pahalı şehirlerde, pahalı gıdalar, pahalı kiralar anca yüksek ücret talebini tetikler. Düşük tarımsal verimlilik ve pahalı nakliye, aracılar ve yüksek fireler ile tüketici ile üretici arasındaki pahalılığın önünde yeni bir tarım reformu ihtiyacı hasıl oldu. Kontrollü tarım fiyat reformu, vergi reformunu da beraberinde getirecektir. Kapsamlı kurumsal reformların olacağı alan devletin işleyiş biçiminde olacaktır. ‘’Yerel koşullara göre uyarlanmış politika araçlarını kullanarak, birbiri ardına bağlayıcı kısıtlamalar, oldukça iyi görünen kurumsal ortamlar hızlı büyümeyi mümkün kılar.’’ ( Rodrick,2007 )
Başarılı büyümenin elbette bir ilacı yok. Teknoloji ve insan sermayesini buluşturmak ve dünya için dünyaya farkındalık ve karmaşıklık içeren üretim malları sunmak istememizin altında yatan pragmatik ve fırsatçı kalkınma becerilerine olan güvenimizdir. Sanayileşmede hantal , ağır sanayileri, geleneksel üretim yapılarını terk ediyoruz.
Temel dinamik yapısal değişim ve teknolojik faaliyetler büyümemizi yönlendirecektir. Geleneksel sektörlerimiz terk edelim demiyoruz. Hizmet ve tarım sektörlerini, geçimlik tarımı bile terk etmeyeceğiz. Spesifik olarak, ekonominin potansiyelini teknolojik üretime yöneltmemizdeki amaç dünya liginde oynamak ve refah düzeyini zenginleşmiş ülkeler seviyesine getirmek amacı taşımaktadır. Ekonomimizin yeteneklerini uzun vadeli üretkenlik seviyesini artırma adına hem beşeri sermayeyi hem de kurumsal kaliteyi içsel büyümenin ve finansal gelişmenin bir uzantısı olarak görmek istiyoruz.
Yoksulluk tuzaklarına ve koordinasyon başarısızlıklarına tahammül edecek önümüzde zaman kalmadı. Türkiye için kalkınmada zorlayıcı değişkenler bellidir; sanayileşme ve yetenek düzeyini artırmak. Başlamamız için yönetişimi iyileştirmek zorunluluğumuz var. Devleti, yeniden modernize edeceğiz. Liderliği paylaşmak dediğimiz, kurumsal temellere oturmuş kurallı bir devlete ihtiyacımız var. ‘’Asrın lideri’’ ne değil asrın gerçeklerine ihtiyacımız var. O asır teknoloji asrı ise, 4.0 Endüstri Çağı ise biz orada olmalıyız. Ekonomimiz orta gelir tuzağında enerjisini tüketti. Endüstriyel gelişimimizin gerisinde kalan bir kamu idaresi Türkiye’yi tüketiyor.‘’ Temellendirmesi’’ yanlış olan bir politika yapıcısına dayanacak durumda değiliz. Değişim. Hemen!..
Becerileri geliştirme adına mesleki eğitim, güven adına kurumsal gelişim temel iyileştirmelerdir. Beşeri sermaye birikimi ve yüksek kaliteli kurumları ifade ediyoruz. Tekrar etme ihtiyacı duyduğumuz geleneksel üretimleri, süren sanayi, tarım ve hizmetleri terk edelim demiyoruz. Sanayileşmede yeni odak noktamız teknolojik üretim olsun ve bunun için gerekli becerileri ve kurumları zamanla inşa edelim diyoruz. ‘’ Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım..’’
Dünyada oyunun kuralları şimdiden daha katı hale geldi. Üretim endüstrileri, teknolojik değişimler daha fazla sermaye ister haldedir. Yoğun beceriler ve istihdamda daha esnek yapılar gelişme potansiyelleri bekliyor. Artan küresel rekabetin önünde diz çökmeme adına liderlik eden bir devlete ve pragmatik ufukları olan sermaye ve işgücü yapısına ihtiyaç duyuyoruz. Endişelerimiz ile umutlarımız var. ‘’ Bazı hizmet sektörlerimizin imalat benzeri özellikler ediniyor olabileceğini ‘’(Kemal Derviş, 2010) düşünerek Turizm sektörünün istikrarlı büyümesinin de devlet politikası ve bir dizi kurala bağlanması gerekmektedir. Bodrum’da 1000 TL lik lahmacun satmak turizmi baltalar.
Yönetim biçimimizi reformize etmek, daha bilinçli vatandaş yetiştirmek, güçlü bir çevre ve ekolojik koruma altında kalkınma politikalarına sahip olma esastır. Toplumun tüm katmalarını ekonomiye dahil etmek, yönetimin içine almak, daha fazla aktör, çıkar çeşitliliği ve çoğulcu güçler iyi yönetilirse ekonomik güçlendirme ilerleme yolunda kaldıraç olacaktır. Sağlıklı bir Türk Ekonomisi, sağlıklı milli yönetime , iyi yetişmiş, sağlıklı topluma dayanır.























