Nerde o eski bayramlar? Demeyeceğim.
Çünkü,
Her devrin “zamanın ruhuna uygun” davranışları vardır.
Toplum kendine göre “eler-beler” bir nizama sakar,
Sonra,
Uzun yıllar… Hatta yüzyıllar alışkanlıklar, davranış biçimleri tekrar eder.
Ama
Öyle anlar vardır ki,
Kırılma anlarıdır. Eskinin yenisi ile yer değiştirdiği, usul, erkanın bozulduğu yıllardır o
yıllar…
Eski yerinden edilmiştir. Yeni ise tam oturmamıştır. Takım elbise misali eski urba
çıkartılmıştır. Yenisi ise daha henüz prova halindedir.
Zannetmeyin ki,
Ha deyince dikiliyor bu meret. Orasını, burasını düzeltelim derken bir bakıyorsunuz
onlarca yıl geçmiş.
Aslında özelim olduğu için milleti ilgilendirmez.
Lakin,
Olayın kurgusu bunun üzerine olduğu için bahsetmem lazım. Bayram namazına ancak
üç-beş dakika kala yetişebildim.
Haliyle namazı dışarıda kılmak zorunda kalacağım. Kılacağım ama… Ortalıkta hasır
kalmamış. Hepsi dolu.
Neyse… Bir hayırseverin yanında yer bulurum ümidiyle bir kenara iliştim. O sırada imam
“muhterem cemaat safları sıklaştıralım” deyinde aydım. İki sıra arasında bir sıralık boşluk var.
Üstelik adam seccadesini de hasırın üzerine sermiş. Kimse yerinden ırgalanmıyor. Duymazdan
geliyor. Sanki babasının has otağı.
Şimdi “hey gidi, eskiden böyle-miydi!” Diyeceğimi zannediyorsunuz. Değil mi? Yok…Öyle
demeyeceğim.
Öyle diyebilmem için şartların aynı olması gerekir. DEĞİL.
Bir kere toplumun her kesiminden cemaati ağırlayan camii artık ya orta alt kesim ya da
kendisi alt cebi üst kesimden cemaatle doluyor.
Eee…Ne var bunda diyenlere sözüm yok. Arif olan anlar derim sadece.
Toplumun geleneğini sahiplenen, koruyan, kollayan sınıflar ortalıktan çekilmişler. Böyle
mi olmalıydı? Deyip fetva vermeyeceğim. Yaşamımız yeniden şekillenip hâlâ, yola girer mi?
Ben görmem de…
Galiba bendeniz de türümün son temsilcilerindenim. Bana da kadere boyun eğmek düşer.
İsterseniz bir veciz söz yumurtlayıp noktayı koyayım.
“Orta sınıfı olmayan toplumların geleceği karanlıktır.”