Yıllar mı kayboldu, yoksa biz mi zamana kayıtsızdık. Düşünemedik, karşılaşacağımız fotoğraf karesini.
Gelecekti önümüze fotoğraf karesi, duvardaki tablonun köşelerinde. O yılların belirsiz bir silueti. “Gözüm ısırıyor” diyorsun ama hatlarını seçemiyorsun. Fakat bulanıklığı gittikçe açılan ve masayı süsleyen çerçeveyi eline alıyorsun.
Kaybolan yılların güzelliğini ve sevgisini kimsenin fark etmesini istemiyorsun. Fotoğrafların ana hatlarından ayrıntısına geçiyorsun.
Her ayrıntı yılların bıraktığı bir izler demeti. Her ayrıntı haz duyduğun sevgiden bir parça anı. Belki bir gün, belki seneler ve inanın o kaybolan yıllar.
Sevgi yılları, şarkının nağmelerinde. O yılların somut olayları küçücük bir yer tutsa da zihninde genişleyen ve sonuçta belleği ve yorgun gözleri buğulanıyor.
Yılları gözler önüne getiren, yüz hatlarının görünüşünü, nerede ise hatırlamıyorsun. Oysa o yıllar, bir noktasının görüntüsü neye değmezdi ki. Bugün her şeyden kaçıp sığındığı, ayakta kalıp dik durmaya çalıştığı hayatın değişimini kabullenmekten başka çaresi olmadığıydı.
Kaybolan yıllar, düşlerde bir ıstıraptı. Uyansa da kederini, çözemeyeceğini onu zihninde bile bağrına basamayacağını düşününce yıllara dönüp “kader” deyip geçiyordu. Rüyada da olsa, yeniden aynı silueti görmek istemiyordu. Yaşadığı sevgi, yıllarına güzellik katsın. “Yıllara sor” demeye hakkı olsun. Yıllara sor, diyordu kemanın bağrından gelen bir ses.
Kemanın sesinin peşinden acı bir gülümseme. Aralıksız nağmeler de sor diyordu. Sor diyordu, ses telleri aracılığıyla zihne ve sevgisi küllenmiş kalbe. Kalp sevgiden genişlese de yetmiyor, kaybolan yılların götürdüklerine de ulaşılamıyordu.
Yıllar içinde öğrenmediği belki de yirmi sene geriden rastladığı bilgilere, üzülüyor. O yılların kayıp bilgi ve düşüncesine üzülmemek elde değil. Yıllar ve götürdükleriyle ilgilenmediğin, delikanlı çağın geçti. O çağın geçti de olamadın farkında.
Geçen yıllarda, değişik yönlenen etkenlerin de maalesef farkında olamadık. Boş işlerin peşinden ilgisizce ve bilerek veya bilmeyerek koştuk. Marifet sandık ve patikada tepelendik.
Kaybolan yıllara sorgu basamağında kaldık. Takmıyorsun ve peşine düşmüyorsun. İçinden bir ah çeker gibi, “Geçti yıllar” Diyorsun. Geçti yıllar deyip yalnızlaşıyorsun.
Aydınlık bir yolda yürüyorsun, Adım atmayı yeni öğrenmiş gibi. Bisikletle bir tarafa gitmek istiyorsun. Fakat düşünmeden de edemiyorsun. Düşünüyorsun günü ve getirdiklerini, önüne çıkan engelleri.
Bazen sevgi ve bazen de hüznün doğurduğu acı çığlığa rağmen, umut sömürüsü girdabında kalıyorsun. Girdabın güzel renkli ve kokulu çiçekleriyle mest olurken, düştüğün acıyı unutuyorsun. Bir anda güzelliği fark ettiğinde sevinç mi yoksa üzüntü mü duyacağına kararsız kalıyorsun.
İşte o an yılları gözlemeye çalışıyorsun, içindekileri dinleyecek, öğüt gibi bir sohbeti arıyorsun.
Hasan TANRIVERDİ






















