Yalan, insanlarda tembelliğin bir elemanı durumudur. Yalan ahlaki düşüklüklerin en büyüklerindendir.
Yalan, yaşantıda sahtekârlık, samimiyetsizlik ve dürüst olmama gibi rezaletlerin başıdır. Yalan konuşan maneviyattan yoksun olmayı koruyor demektir. Onun için yalan konuşandan her şey beklenir.
Yalanı, “Ruhi çelişme” hâli olarak da tanımlayanlar da vardır. Ruhi çelişik kişiler, çok kötü karakterlerle donanmışlardır. Bir kötü karakterden bahsediyorsanız kökünde “Yalan” yatar.
Kur’an’ da yalanı şiddetle reddeden ayetler vardır. Onun için yalancı bir insandan korkulur. Fakat yalan konuşan bir kişi, özellikle yöneticinin içi çöplük gibidir.
İnsanın sosyal bilinçlenmesinde, olayları zihninde canlandırdıkça, işlevlerini ayırdıkça, iç ve dış yaşantısı, asıl özü ve görünüşü ayrılmaya başlar. Nezaket kuralları, gösteriş, insanda bir maske kişilik oluşturur. Bu durumun aşırılığı ikiyüzlülük, derecesine çıkar. Bundan dolayı yalan, psikolojik hastalık gibi sosyal bir baskının sonucudur. Fakat kişilik bilinci kuruldukça görünüş ve öz birleşir, yalan yerini gerçek hayata, samimi ve içtenliğe ve yürekli olmaya bırakır.
Bundan dolayı normal bir bilinç gelişmesinde yalan geçilen bir basamak olarak kalır. İnsan genelde sosyal bilinç özelliğini kaybetmediği için de kişilik bilincinin bağımsızlığına rağmen yine görünüş ve gösteriş kalıntıları devam eder.
Yalan ile bir olayı “Kitabına uydurdum,” gibi saçma düşünceler tamamen sokak ağzıdır ve hiçbir zaman da doğru değildir.
Yalanı, kişinin ahlaki yapısıyla bağdaştıranlar, toplumun en soytarı kişilikleridir. Bunlardan insanların çekinmesi büyük meziyettir.
Yalancı insanlar, toplumu yöneten durumunda ise o toplumun işi Yaratana kalmıştır.





















