Yaşına rağmen, kırda dere tepe koşturuyordu. Koyunlarını otlatıyor ve suluyordu. Günü koyunlarıyla geçiyordu. Onları tek tek tanıyor ve isimleriyle çağırıyordu.
Öğle tatilinde babasının yanına, koyunların ihtiyacı için gitti. Babası dizinin ağrıdığını, koyunları suya götürmesi gerektiğini söyledi.
Koyunları suya sürerken, arkadaşlarına “Babam rahatsız yardım etmeye gidiyorum,” diyor. Peşinden aklından burada ne işim var. Bu düşünceden sonra ruhu sıkıldı. Yaşına rağmen, koyunların peşinden koşan, babasına bir defa da olsa soluk aldırsa fena mı olur? Burada ne işim var! demekle kaba ve saygısızca düşündüğü kanaatine vardı. Belki de çoğu insan böyle düşünürdü.
İki saat sonra işinin başında, sınıfında olacaksın. Çünkü öğrencilerin ders zili çalacaktı. Şimdi koyunlarının yanındaydı. Koyunlar istediği gibi dağılıp gitmiyordu, durumlarından mutluydu. Yaptığı yardım çok işe yaramıştı.
Yalnız suya giderken, çayıra yönelen koyunlardan bir kısmını suya çevirmek için koştu. Hiç beklemediği bir anda, tümseği aştı. Fakat tümseği aştıktan sonra fark etmediği önündeki çukurdu.
Tepeyi aşarken balçık çukurunu görmüştü. Koştuğuna pişman oldu. Fakat çukuru fark ettiğinde, iş işten geçmişti.
Beklenmedik bir anda çukuru gördüğünde aklından kim bilir neler geçti. Ancak durup yana kaçacak vakit bulamadı. Çukura doğru süzülürken, durabilmeyi aklından geçirse de bedenine engel olamadı. Artık öyle bir an geldi ki, çukurun içindeki balçık ile kucaklaşma kaçınılmaz oldu.
Çamur bulamacı hâline gelen öğrenci, zil çaldığı için nöbetçi öğretmen tarafından bekleniyordu. Arkadaşları görseydi, ilginç çukurdan bahsetseydi. Arkadaşlarına haber verirlerdi.
Düştüğü duruma aldırmadan okula gidemezdi. Yine de yolda rastladığı tanıdık çocukla okula haber saldı. “Çamura bulandım, okula gelemiyorum,” dedi.





















