Annemin babası Çerkez, dedem Yahya bey Kafkasya’da büyümüş ç,ocukken Anadolu’ya ailesiyle göç etmiş, dört dil bilen oldukça
sakin, olgun, mütevazi ve anneanneme aşık mı aşık bir adamdı… 5 – 6 yaşlarımdayken beni severken hatırlıyorum, içi sevgi ve huzur doluydu… Beni severken sanki oyuncakmışım da bir yerim kırılacakmış gibi naif ve sakince severdi… Ses tonu o kadar samimiydi ki saçlarıma dokunup “benim kızım nasıl güzel olmuş” derken dedemin bana yaşattığı içimdeki varoluşumun mutluluğunu hiç bir zaman unutmadım… Yahya dedem ben 7 yaşındayken ilk karnemi daha almadan ve ondan çok uzakta o Sarıkamışta biz Kastamonudayken ölmüştü…. Ona ben hiç karnelerimi gösteremedim bu yüzden. Ölüm benim için o zaman uzaklık demekti…
Babamın babası diğer dedem fötr şapkalı mutlaka takım elbiseli köstek saatli heybetli mi heybetli bir adamdı… Biz babamın tayinleri ve sürgünleri ile Anadolunun dört bir tarafını gezerken Zahir dedem zaman zaman biz hangi kentte isek Sarıkamış’tan yola çıkar iki gün yolculuk bile etse bize gelirdi… Allah’ım ben nasıl sevinirdim ki dedem geldi diye… Hoşgeldin demek için elini öper sessizce onun bana sarılmasını beklerdim ama o sarılmazdı….
Dedemin 9 çocuğu ve sayısını benim bile bilmediğim kadar torunu vardı… Dedem sarılmazdı bana ama masmavi gözleriyle bana bir bakardı ki sanki taa içime kadar bakar kulağıma değil de yüreğime kızım seni çoook seviyorum diye fısıldardı adeta… Dedem kolay kolay torunlarını kucağına almazdı. Hele kız torunlarını hiç almazdı… Ben sessizce yanlarından ayrılıp gidip ya çay yapar yada annem “Nilgün dedene sütlü kahve yap” derse sütlü kahve yapardım….
Zahir dedeme de hiç karnemi gösteremedim… O da hiç karne zamanı gelmemişti bize… Belki karnemi göstersem aferin kızıma derdi ben de belki o bahane ile ona sarılırdım… Ama ne ben dedelerime karnemi gösterebildim ne de onlar bana aferin dedikleri için onların boyunlarına atılabildim… Zahir dedemi de ben 19 yaşındayken kaybettik…
O ölmeden önce ben ondan uzakta Anadolunun hangi kentinde olursak olalım…hatta eğitim fakültesinde okurken bile düzenli olarak dedeme bayram kartları ve mektuplar yazıp gönderdim… Dedem 92 yaşında yine ben ondan uzaktayken öldü… 7 yaşımdayken Yahya dedem öldüğünde de ölüm uzaklık demekti. 19 yaşımda Zahir dedem öldüğünde de benim için ölüm uzaklık demekti… İkisine de karnelerimi göstermedim, ve deli gibi sarılmak istediğim Zahir dedem ben ondan çok uzaktayken o benim ona yazdığım tüm mektupları ve bayram kartlarını cebinde taşıyıp cebinden zaman zaman çıkarıp okur ve ağlarmış meğerse… Bunu bana söylediklerinde ben de ağladım ama üzülmedim sevindim dedeme sarılabilmiştim sonunda… Benim dedemin okuyup kaybettiğini sandığım mektuplarımı dedem bir yerde saklamamış… Üstelik hep yanında onunla olayım diye cebinde taşımış meğerse. Beni özledikçe de çıkarıp herkesin yanında okurmuş… Küçük bir kızken herkesin yanında bana sarılmasını beklediğim dedem meğerse hep bana sarılmış sarılmış…
Anneannem ölmeden birkaç gün önce bana onunla sohbet ederken… “kızım biz yerimize sizleri bıraktık ve gidiyoruz… Siz de kendi çocuklarınızı bırakıp gideceksiniz” demişti… Sıradan bilindik bir cümleydi ama öleceğini bilen bir yaşlı bilge gibi aslında diyordu Kİ, insanı insan yapan bizden öğrendiğiniz adapta edepten, değerde, görgüde iyi güzel olan ne varsa koruyun geliştirin. Ve çocuklarınıza onları miras bırakın, çünkü sizler de bir gün gideceksiniz gidip uzaklaşacaksınız, uzaklarda olacaksınız… Ve meğerse anneannem “kızım siz bizlere yani köklerinize layık oldukça zaten her gün bize kendi bol pekiyili karnenizi sunuyorsunuz. Üzülme dedenler senin karneni hep gördüler” demek istemişti…
Ölüm aslında sadece dokunamadığım, göremediğimiz mesafelerdeki uzaklık demekse bu hissetmemek bilmemek demek değildi ki…….
Ayrıca geçmişimize dedelerimiz, anneanne, babaanne hatta büyükbaba, büyükannelerimize layık olan karnelerimizi de çocuklarımıza miras bırakabilmek, uzaklıkları da yakınlaştırıyormuş meğerse. İnsanın köklerinden öğrendiği iyiyi güzeli yaşatması dede torun karşılıklı sarmaş dolaş olmasıymış meğerse…
Köklerine layık olmak için bir karne telaşında olmak zaman şeridindeki yüzyılları bile aynı yürekte birleştiriyormuş meğerse…
Pandemi de olsa dedeler 2021 de de torunlarının karnelerini merak ediyorlar elbet. Eğer “karnen nerede” diye torununa soran bir dede varsa evinizde ve çocuğunuz “dedeciğim karnem e-karne şeklinde verildi…” dese bile o anlamsız bulacaktır. En iyisi dedelerimize sarılamadığımız için de… “DEDE SENİ ÇOK SEVİYORUM… ANNEMİN yada BABAMIN BABASI olduğun için… Onları büyüttüğün için seni çok seviyorum ve sen nerede olursan ol. Çok uzaklara da gitsen ben seni çok seveceğim… Ve bilki ben seni sevdikçe karnem hep PEKİYİ olacak” deyin…
Kendimize, önce kendimize dost kalalım… Sevgiyle




















