Son 100 yılın en farklı senaryolarından biri ile karşı karşıyayız. Her yerden bilgiler, iddialar, dedikodular duyuyor ve bunlara inancımızı arttıracak videolar izliyoruz. Bill Gates’in geçmiş senelerdeki virüs konuşması, bazı filmlerde bu virüsün konu edilmesi gibi dedikoduya yol açacak birçok şey var. O yüzden bir yandan biyolojik savaş olduğuna dair komplo teorileri geliştirilirken bir yandan da dünya nüfusunun azaltılmaya çalışıldığı ile ilgili teoriler güç kazanmaya başladı. Madem böyle planlar ve teorileri var kim bu biyolojik savaşı yapanlar, kim bu dünya nüfusunu azaltmak isteyenler? Bu soruyu toplumda sorduğunuz zaman her meslekten ve her bireyden cevaplar gelmeye başlar ve cevaplar yıllardır her küresel ve büyük olaylarda duyduğumuz gibidir; ABD, İsrail, Çin, İngiltere vb.
Dünya’yı etkileyen olaylarda sürekli derin bir güç ve anlam arıyoruz. Komplo teorisi üretmeyi o kadar çok benimsedik ki kendimizden sonra ki nesle bile aktarmaya başladık. Artık her yaştan birey de farkı bir gerçeklik arayışı mevcut. Verdiğimiz cevapları öğretmedik ama olaylara karşı kurgu yaratmayı, gerçekliği kabullenmemeyi ve bu teorilerine sonuna kadar inanmayı öğrettik. Şu an dünyayı karıştıran covid-19 virüsünün sade bir virüs olabileceği ihtimalini çoğu kişi düşünmüyordur. Her olayda kendimiz ayrı bir gerçeklik üretiyor ve olayları olduğu gibi kabul etmeyi beceremiyoruz. Bunu beceremememiz noktasında kendi kişiliklerimiz ve benliğimiz de etkili olabiliyor. Mutlaka kendimizden bir şeyler katarak olayları kabulleniyoruz. Bu son 50 yıl içerisinde daha fazla artış gösteren bir durum. Hatta o kadar fazla artış gösterdi ki psikolojinin tanı kitabı olan DSM tanı kitabında bile kendine sanrı başlığı altında yer bulmayı başardı. Bir de olaya hiç inanmayan, kanıksamayan bir kesim var. Aslında bu bireylerde komplo teorisyenlerinden farklı değil. Bir taraf olayı kendi inandığı ve ürettiği gerçeklikle kabul ederken başka bir taraf ise ben yoksam küresel olayda yoktur diyor. Altta yatan mekanizma bu olabilir. Sanki kendimizi var etmeye çalışıyor gibiyiz.
Nietzsche hiçliği açıklarken “ benliğimi ve ruhumu kaybetmiş gibiyim, dünya dönüyor ve ben bunda pay sahibi değilim” diyor. Belki bizler de ruhumuzu kaybetmiş ve dünyanın dönmesinde pay sahibi olmadığımızı bilen ve bunu varoluşsal bir problem haline getirenlerdeniz. Hiçliğimizi, dünya üzerindeki farklı olmayan 7.5 milyar insandan biri olduğumuzu kabul edebilmek, komplo teorileri üretmek ve gerçekliği kendi dünyamıza göre değiştirmekten geçiyor olabilir. Bunu o kadar çok yapmaya başladık ki artık teori üretirken “benim teorim ve iddiam” demek yerine bu işin aslı budur demeye bile başladık. Farkındalığımızı kaybettik. Dikkatimi çeken bir başka durum ise teorilerimizin içinde bulunduğu durum ve bizi etkileyen yakın tarih ile ilgili olması. 1300’lü yıllarda ortaya çıkan virüs milyonlarca kişiyi öldürdü.
Geçmiş yüzyıllarda olan küresel olaylara olduğu gibi yaklaşıp anlatıldığı gibi kabul ederken içinde yaşadığımız durumda bunu beceremiyoruz. Çünkü o dönemde yaşamadık ve o dönemde yaşayan ve bunu anlatan insanlardan olamadık. Biz o dönemin başrol oyuncuları değiliz. Geçmişteki olayların gerçekliği ile ilgili farklı iddia ve teoriler ortaya atarak kendimizi var edemeyiz. Ama yaşadığımız dönem içerisinde başrol oyuncusu olduğumuzu düşünüyor ve rollerimizi kaybetmemek için sahte kendiliklerimize ve uydurduğumuz teorilere sıkı sıkıya sarılıyoruz. Bu durumda tetikleyici unsurları es geçmemek gerekir tabi. Birçoğunuz bu düşüncelere ve teorilere inanmakta önünüze çıkan videolardan ve geçmişteki film sahnelerinin payı olduğunu düşünebilirsiniz.
Sizi bunu düşünmeye bile sevk ettikleri kanısında olabilirsiniz. Fakat sonucu ürettiğimiz gibi aslında nedenleri de üreten yine bizleriz. Bir şeyi düşünmek ve inanmak isterseniz mutlaka bu isteğinizi onaylayacak bir neden bulursunuz kendinize. Bizler zaten bunları düşünüyoruz ve en ufacık bir gösterge de ise düşüncemizi olgunlaştırarak dışa vurmaya başlıyoruz. Kendi düşüncelerimizi üretmeyelim demiyorum ama bunu “bence bu olayın gerçeği budur” demeyi bırakmamız gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz bu şekilde davranmaya başlarsak hem kendimizi sahte bir şekilde var etmiş hem de gelecek nesillere doğruluğu kanıtlanmamış bir sürü düşünce ve teori çöplüğü bırakmış olacağız.




















