Bir temmuz sabahından daha merhabalar.
Sabahın erken saatlerinde şehrin yeni uyanmış halini izlemek güzel gerçekten. Dükkanlarının önünü yeni süpürmüş esnaflarını, parklarındaki ağaçları, kuşları, henüz sıkışmamış trafiğini… Bir de mevsimin bu zamanında alışmadığımız hafif rüzgar mutlu bir dinginlik veriyor insana…
Şehir merkezindeki işimizi bu dinginlikle bitiriyoruz.
Resmi işlerimiz sonlanınca kuyumcular çarşısına uğruyoruz. Emekli olan bir arkadaş için altın alma görevini vermişlerdi onu hallediyorum. Piyasanın dengesizliği gözümü korkutuyor bir an önce işimi tamamlamalıyım diye düşünüyorum…
Eve dönmeden önce kısa bir süre arabada beklemem gerekiyor. Arabanın durduğu yer bir banka şubesinin önü. Beklediğim kısa süre içinde banka şubesine girenleri izliyorum. Neden bilmem çoğu yaşlı. Hem de iki büklüm yürüyenlerden.Bazılarının yanında yarı sürükler yarı yürütür cinsinden kollarından tutanları var.
Düşünüyorum; benim ömrüm olacak bu kadar yaşlanacağım, ne işim olur banka kapılarında.
Günümüzde o kadar çok duyuyoruz ki yaşlı ana babalarına zorla kredi çektiren evlatları.
Bu kadar yaşlanınca canımız ne gezmek isteyecek ne yemek. Ne de hevesler için güç bulabileceğiz bedenimizde…
O halde hangi neden getiriyor insanları sabahın bu saatlerinde banka köşelerine…
Belki çok basit bir fatura ödeme işini internetten uzak oldukları veya dolandırılmaktan korktukları için bankadan halletmeye çalışıyorlar. Belki gerçekten hayırsız bir evladın eline düşmüşler. Belki de sadece hayata tutunmalarının bir yolu banka. Biriktirmek, sadece biriktirmek ve mutlu olmak…
Neresinden bakarsam bakayım bana göre çok boş olan bu uğraşların içinde olmak istemem yaşlanınca…
Ömrüm olursa minimalist bir yaşam içinde bir hırka bir lokma yaşamak isterim. Yine de korkarım insan nefsinden ve beni şimdi kınadığım hallere düşürmesinden…





















