Doğa, dengesini he alanda zıtlıklar üzerinden kurmuştur. “Etki-tepki”; “Sevgi-nefret”, “Kayıp-kazanç” gibi.
Fiziksel, sosyolojik, psikolojik, hiçbir oluşum bu ikilemin dışında kalamaz.
Oldum olası bozulurum hep bu ikilem yokmuş gibi davranıp kendilerince yorum geliştirip, sonuç üretenlere. Doğa yasalarından habersiz olmaktır bu.
Örneğin, kaybedilmiş bir seçimi, kaybedenin hanesine “kazanç” olarak yazamaz doğa yasası. Kayıp üzerinden başarı öyküleri türetmek öncelikle insanın kendi izanına saygısızlıktır bence.
Kayıptan kazanç çıkarmanın karşılığı “Züğürt tesellisi”dir ki; artı hiçbir getirisi de yoktur bu söylemin.
“Seçimi kaybettik ama oylarımızı artırdık!”
Yahu kaybetmişsin işte: Kabullen. Kabullen ki; erdeminden bari kaybın olmasın. İyimserlik falan değildir bu. Gerçeği kabullenememektir, saptırılmış vicdanın düpedüz açığa vurumudur.
*
Her seçim sonrası Türk siyasetinin klasiğidir şu söylem: “Seçimin kaybedeni asla olmaz”.
Güya bu söylemiyle demokrasi vurgusunu pekiştirmek istemektedir lider. Oysa kendi mağlubiyetine gerekçe uydurmanın ötesinde bir kıymeti harbiyesi yoktur söylemin.
Peki, be adam; bu söyleminde samimi isen, ne diye verdin onca, kırasıya, yıkasıya mücadeleyi?,
Ne diye çevirdin onca katakulliyi?… Nedendi o zehirli dilin?… Kimeydi öfken, kinin?
Burada sayılamayan ve daha beterlerinden umulan sonuç, rakibine kaybettirmek için yapılanlardan sadece birkaçı değil miydi?
“Seçimlerin kaybedeni asla olmaz!” derken; kastın seçimlerin demokrasilerin olmazsa olmazı olduğunu vurgulamak için ise buna da verecek cevabımız var!
Seçimlerin demokrasilerin tek aracı olmadığından niye dem vurmuyorsun öyleyse?
Seçimler adil olmadıkça demokrasinin bir aracı olamayacağından niye söz etmiyorsun? Asıl cevaplanması gereken soru bu değil mi?
Elin vicdanında olsun; sadece şu üç soruya bari cevap verirken:
Kendin için vazgeçilmez gördüğün hak, hukuk ve adil olma koşullarını göz ardı ettin mi etmedin mi?
Eşitlik ve adil olma ilkesine riayet ettin mi?… Etmedin mi?
“Yasalar herkes içindir – salt benim için değildir” diyebildin mi hiç?
Kendin için hak gördüklerini başkaları için hiçe saydınsa, sen ne haktan yanasın, ne de hukuktan!… Demokrat da değilsin!… Bir adım ötesinde ise, erdem sahibi de değilsin!…
Demokrasiden yana olmayanın sıfatını da zaten siyaset terminolojisi koymuş ortaya.
*
Şimdi; bu tahlillerin ardından, bir bakalım 31 Mart yerel seçimlerine…
Kim ne derse desin, bu seçimin mutlak bir kaybedeni vardır… Birden çok da kazananı…
Öfke kaybetmiştir öncelikle… Ilımlı ve olumlu dil kazanmıştır. Kardeşlik söylemleri kazanmıştır.
Onca olumsuz koşullara, engellere, kullanılan devlet imkanlarına karşı sağduyu kazanmıştır!… Onca kara propagandalara, ağızbirliği yapmış onbeş koldan yapılan saldırılara rağmen, bunların hiçbirine kulak asmayan, öfkeyi reddeden halk kazanmıştır.
Daha da önemlisi; kıyıda köşede kalmış “Bir ilçenin yönetiminde hasbelkader(?) bulunmuş sıradan iki adam(!?)” nezdinde Türkiye kazanmıştır. Hem de 81 il ve 957 ilçenin tamamında tek başına aday(!) olan devlet olanaklarına karşın!…
“Kimsenin hakkını yemem; kimseye de hakkımı yedirmem!” söylemi kazandı.
“Zafer düşmana karşı kazanılır. Zafer değil, bir başarı bu”. Söylemi kazandı!…
*
Kazanımlar bu kadar değil elbet!…
Makus talihini kırdı Türk Siyaseti, bu seçimle… Demokrasi adına, Ülkeyi, “geri alma”nın ilk adımı kazandı.
Söylendiği gibi AKP bu seçimin kazananı mı?
Mantık derki, iki zıtlığın var olduğu ortamın bir kazananı bir de kaybedeni vardır. Kaybeden olmadan kazanan olmaz. Çünkü kayıp olmadan kazanç olmaz. Mantık buna, üçüncü halin imkansızlığı der.
İstense de istenmese de, kabul görse de görmese de seçimin kazananı AKP değildir.
Hele bir de değişik bir zaviyeden baktığımızda bu seçimin sonucu AKP açısından hezimettir.
Zira; AKP; Ülke nüfusunun %60’ı üzerindeki yönetim hakimiyetini kaybetmiştir. Hem de devletin bütün olanaklarıyla, devletin zirvesinde yıllarca el üstünde tuttukları kişilere rağmen… Hem de 81 il ve 957 ilçenin tamamında tek kişinin aday(!)lığına rağmen…
AKP’nin başarısına gerekçe olarak gösterilen %52’lik oy oranı da, ta başta söylediğimiz züğürt tesellisi söyleminden öte bir şey değildir…
Bundan böyle yandaş konsolidasyonunu devam ettirmek adına, tepesinde artık yama tutmaz delik açılmış bir çadırda toplanma çağrısı rağbet görmeyecektir artık..
*
En erdemli davranış; “ADAMLAR KAZANDI” deyip haklarını teslim etmektir.
Bu söylene bildiğinde çok şeyler kazanacaktır Türk siyaseti… Hem içerde, hem dışarıda…
3 NİSAN 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ