Büyüme politikamızı sürekli sorguluyoruz, nitelikli bir istihdamdan ve büyümeden yanayız.
Çünkü bu çağ bizi buna zorluyor.
Nitelikli istihdam için nitelikli işler yaratılması gerekir.
Yarattığımız işlere göre iş gücü piyasası şekillenir.
Örneğin, sanayi, teknoloji ve bilime dayalı işler yaratırsak, bu alanda istihdama talep olur ve en kaliteli eğitime ve öğrenime yatırım ihtiyacı doğar.
Amacımız, nitelikli bir hayat ve toplumdur.
Bunun için de, nitelikli işler üretilmelidir.
Bunu sağlayacak olan da, üretken bir kaynak dağılımıdır.
Üretken kaynak dağılımı ise, nitelikli büyümenin en önemli unsuru sayılabilir.
Büyümenin niteliğini anlamak bakımından, milli gelirin sektörel dağılımına bakalım:
Milli gelirimizin yüzde 20’si tarımdan sağlanır. Yüzde 30’u sanayiden, yüzde 20’si inşaat ve gayrimenkul sektöründen, yüzde 30’u da gayrimenkul dışı hizmetler oluşturmaktadır. (TÜİK, 2017)
İmalat Sanayi 1998’de, milli gelirden yüzde 22 civarında pay alırken son dönemde yüzde 15’ler seviyesine düşmüştür.(Revize öncesi milli hesaplar, 2017)
İstihdam ise buna koşut olarak, sanayiden hizmetlere ve inşaata kaymaktadır.
2018 yılı Ağustos ayı itibariyle istihdamın yüzde 61’i inşaat ve hizmetlerde yer almaktadır.(İstihdam İstatistikleri, 2017, TÜİK)
İstihdamın önemli bir bölümü katma değeri düşük alanlarda işlendirilmiştir.
Kaynak dağılımını ciddi biçimde bilimsel masaya yatırıp çözümlemek gerekmektedir.
Tam bu noktada iktisat teorisine ihtiyaç duyarız.
Şöyle ki, Nicholas Kaldor,(1908-1986)teorisine göre, “…ekonominin toplam verimlilik artışının imalat sanayi üretim artışıyla pozitif, diğer sektörlerdeki istihdam artışıyla negatif bir ilişki içinde olduğunu…” varsayar.
Demek ki, son 4-5 yıllık verimlilik durgunluğu ile imalat sanayi üretim yavaşlaması arasında bir bağlantı olabileceğini öne sürebiliriz.
Sanayileşme niçin önemlidir?
Büyüme ve kalkınmanın itici gücü olduğundan dolayı.
Niçin? Çünkü sanayide “ölçek kazancı” vardır. (ölçeğe göre artan getiri), verimlilik unsurlarını bünyesinde barındırmaktadır, diğer sektörlerle çok güçlü ileri ve geri bağlantıları bulunmaktadır, yarattığı katma değer ve istihdam bakımından büyümenin kilit sektörüdür.
Kaldor Teorisi ilk planlama dönemlerinde kuramın öngördüğü gerçek sonuçları vermiş, son üç-beş yıllık pratikte ise üretkenlik ve imalat durgunluğu şeklinde yine teorik öngörüler ortaya çıkmıştır.(TÜİK, 16,11,2018)
Sonuç olarak, kaynak yaratma ve kullanma politikamızda üretken alanlara yönelmek bugün her zamankinden daha önemli olmaktadır.
Sevgi ve üretkenlikle..